Amber
"Bugün ilk iş beni görmeye gel. -Tris."
Patronumun mesajını aldığımda dergi binasına yürüyordum. Bir an şaşkınlıkla durdum ama bu, sabah yoğunluğunda bir New Yorklunun asla yapmaması gereken bir hataydı. Biri sırtıma çarptı ve bir an sonra bütün sırtımı bir sıcaklık kapladı. Acıyla inleyerek arkamı döndüm. Yüzünde önünde aniden durduğum için beni suçlamakla beni haşladığı için özür dilemek arasında sıkışmış bir ifade olan genç bir adam dikiliyordu. Bir saniye birbirimize baktık. İkimiz de ne söyleyeceğimizi kestirmeye çalışıyorduk. Ardından o konuştu, "Özür dilerim."
Üzerimdeki ceketin altında bedenime yapışan ipek gömleğimin acısıyla, tenimle bütünleşmiş kumaştan kurtulmak için silkindim. "Önemli değil. Aptallık ettim."
"Kahvem... Çok sıcaktı." Adamın bal rengi gözlerine bakıp homurdanmamak için kendimi zorladım. "Hissettim."
"Sizin için yapabileceğim bir şey varsa..."
Bir an için eve dönüp üzerimi değiştirmeyi düşündüm. Ardından Tris'in mesjaı aklıma geldi. Eve gidip geri gelmek demek en az kırk beş dakika geç kalmak demekti. "Hayır, hayır, teşekkürler. Daha fazla geç kalmayın."
"Tekrar özür dilerim." Genç adam bir kez daha bana baktıktan sonra, kalabalığa karıştı ve birkaç saniye ardından gözden kayboldu. Bir kez daha yerimde huzursuzca kıpırdandım, sıcak ve ıslak gömleğin tenimde bıraktığı his gerçekten korkunçtu. Ardından yeniden yürümeye başladım, dergi binasına kalan birkaç dakikalık yolu homurdanarak aştıktan sonra doğrudan moda çekimlerinin yapıldığı kata çıktım. "Günaydın!" Her zamanki cıvıl cıvıl haliyle beni karşılayan Kendra, suratımdaki ifadeyi görünce olduğu yerde durdu. "Sorun ne?"
Ona cevap vermek için arkamı döndüm. "Aman Tanrım! Ne oldu?"
Çantamı koltuklardan birinin üzerine bırakıp üstümdeki ceketi çıkartırken sabah Tris'ten gelen mesajla birlikte yaşadığım minik kazayı anlattım. Gömleğimi çıkartınca, eteğime bulaşmış olan kahve lekesi beni selamladı. "Bu, o günlerden biri olacak," dedim Kendra'nın uzattığı gömleği giyerken.
"Günü lanetleyeceksin," dedi Kendra. Kabarık saçları savrularak kafasını iki yana salladı. "Söyleme böyle."
"Lütfen bana birbirine uyan etek-ceket takımın olduğunu söyle. Tris'in karşısına sirk palyaçosu gibi çıkamam."
Kendra askıları karıştırırken topuklularımı çıkartıp eteğimden kurtuldum. Sonra, havlı halıyla kaplı katta, üstümde beyaz bir gömlekten başka hiçbir şey olmadan Kendra'nın yanına yürüdüm.
"Birbirine tam uyan bir şey yok," dedi Kendra, "Şu nasıl?"
Çıkarttığı eteğin rengi ve modeli gayet güzeldi. Arkasını çevirdiğimde poposunda zımbalarla Isır Beni yazdığını görünce bir kez daha homurdandım. İnsanların üstünde yazılar olan şeylere takıntısını anlamıyordum. Modayla ilgili o kadar çok anlamadığım şey vardı ki son üç senemi bir moda dergisinde nasıl geçirdiğimi bazen ben bile anlamıyordum.
"Kot var mı?" İş yerinde kıyafet kuralları sıkı değildi, sadece ben profesyonel giyinmeyi seviyordum.
"Tabii ki, daha dün sezon kotları için çekim yapıldı. Şuradalar," diyen Kendra bana arka köşedeki rafları işaret etti. Oraya yürüdüm, kotlar arasında bedeni bana uyan bir tane buldum, onu üstüme geçirdiğim sırada Kendra da elinde bir yelekle yanıma geldi. Sonra kenardaki botlardan bir çift seçti. "O kıyafetle topuklu..." Gözlerini olmaz anlamında devirdi. Ben giyinirken odada dolanıp aksesuarları ayarladı, onu izlerken hafif bir imrenme hissediyordum. Bu işi seviyordu. Gerçekten seviyordu. Burada olmayı hak ediyordu o; benim gibi moda makalelerini editlerken neden bu işte olduğunu sorgulamıyordu.