Bölüm 9

183 18 5
                                    

Maximillian

Bu çok boktandı. 

Aynada kendimi süzdüm. Neden beyaz bir takımım vardı ki? Bu takımı bana en başta aldıran neydi? Çünkü içinde Meksikalı uyuşturucu kaçakçılarına benziyordum. 

Kol düğmelerimi takarken görüntüme söylendim. Bugün düğün günüydü ve Audrey bir şekilde, ekim ortasında yağmursuz bir günü tutturmuştu. Aynadaki yansımama bir kez daha baktım. İç geçirip Miley'nin doğum günü için aldığım hediyeyi cebime attım. 

Amber da orada olacak mıydı?

Aklım ona kaydığında kalbimin altında bir sızı hissettim.

Geçen gün parktaki karşılaşmamız o kadar ani ve o kadar beklenmedikti ki, etkisinden hala kurtulamamıştım. Bir anda karşıma çıkmıştı. Bir bankın kenarında oturmuş, açık havada boğuluyormuş gibi çırpınırken onu gördüğümde bir anda dünyam alt üst olmuştu. Kadere bir zamanlar inanıyorsam bile inanmayı bırakalı uzun bir zaman olmuştu ama Ophelia'nın beni terk etmesinin üzerinden sadece bir saat geçmişken karşıma çıkmasını başka neyle açıklayabileceğimi bilmiyordum. Son dokuz senedir onu görmemiştim. Bazen onu gördüğümü sanıyordum ama sonra karşımdakinin o olmadığını anlıyordum, birkaç gün öncesine kadar hep böyle olmuştu. 

Oysa o gün gerçekten de karşımdaki Amber'dı. Ona çekildiğimi hissetmiştim. Ağladığını gördüğüm saniye, yıllar önce yaptıklarımı yapıp onu kucağıma çekmek, göğsüme bastırmak, o sakinleşene kadar onu kollarımın arasında tutmak istemiştim. Oysa dokuz senedir ayrı olduğunuz birine böyle şeyler yapamazdınız. Bunca senedir ayrı olduğunuz birine dokunamazdınız bile, uygun olmazdı, ama panik atak geçirdiğini anladığımda onu sakinleştirmek için yapabileceğim her şeyi yapmıştım. 

Onu o kadar üzen neydi?

Bu beni ilgilendirir miydi?

Minik, ince elindeki nişan yüzüğü aklıma gelince ani bir midemden yumruk yemişim hissi baş gösterdi. Ne bekliyordum ki? Bunca sene sonra hala yalnız olmasını mı? Bana dönmeyeceğini ayrılığımızın üstünden geçen birkaç yılın sonunda kabul etmiştim. O halde bir gün başkasıyla evleneceğini de kabul etmiş olmalıydım, değil mi?

O halde neden kendimi bu kadar üzgün hissediyordum?

Kendimi asıl üzgün hissetmem gereken konu kendi sevgilimin beni terk etmesi olmalıydı. Peki neden parmağında asılı duran yüzük aklıma geldikçe göğsüm düğümleniyordu?

Yüzüğünü fark ettikten sonra tabanlarım alev almış gibi oradan uzaklaşmam aklıma geldiğinde kendimi aptal gibi hissettim. Saatlerime gidip üzerime uyacak bir tanesini aradım, aradan geçen yıllarda benimle ilgili çok şey değişmiş olabilirdi ama saatlere duyduğum sevgi değişmemişti. Üzerimdeki yumurta kabuğu renkli takıma uyan bir saat bulmak beni zorlasa da, koleksiyonumda her şeye yer vardı. Saatimi takıp aynada son bir kez kendimi kontrol ederken yaptığım çocukça hareketi kafamdan bir kez daha geçirdim. Oradan kaçmıştım. Gerçekten iyi olup olmadığından bile emin olmadan ayağa kalkmış ve uzaklaşmıştım.

Kendimden utanıyordum. Bugün orada onu görürsem bunun için özür dilemem gerekecekti. Büyükbabam bu hareketimi duysa çok büyük hayalkırıklığına uğrardı. Onun kitabında, zor durumda bir kadına yardım etmemek terbiyesizlikti ve ben de onun kitabına göre büyütülmüştüm. 

Sonra, eski sevgilimin parmağında bir nişan yüzüğü görmüş ve birkaç saniye öncesine kadar nefes almakta bile zorlanan genç kadını oracıkta bırakıp kaçmıştım.

Aynadaki aksim de benimle dalga geçiyor gibiydi ayırca. 

Palyaçoya benziyordum. Oldukça kaliteli bir takım giymiş oldukça mutsuz bir palyaçoya.

Düşmeme İzin VermeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin