Maximillian
Tökezlediğini görebiliyordum. Bakışlarını kaçırdı, ardından göz ucuyla arkaya baktı. Her nasılsa bahçenin arka köşelerinden birine yakındık, etrafımızda kimse yoktu. Gün ışığı sarı saçlarında dans ediyordu, bir şey söyleyecek gibi oldu, dudakları aralandı ama sonra sustu. Çekingen bakışları suratımı bulduğunda kafasından geçenleri duyabilmek için her şeyi yapabileceğimi düşündüm. Neden ona sevgilim olduğunu söylemiştim?
"Herkes burada." Bahçeye göz gezdirirken mırıldandım. Miley Miller'la hevesle bir şeyler konuşuyordu. Audrey Miller'ın yanında gelen kızla gülümseyerek sohbet ediyordu. Yıllardır aynı ortamda görmediğim bu insanların yanısıra Amber bir adım ötemde dikilmiş, gök mavisi gözlerinde anlamlandıramadığım bakışlarla beni inceliyordu. Burada böyle kalabilirdim. Sadece onun varlığı yakınlardayken bile kendimi yıllardır hissetmediğim kadar huzurlu hissediyordum.
"Evet," diye mırıldandı. Ses tonu çok güzeldi. Bir insanın ses tonu nasıl güzel olabilirdi ki?
"Demek sevgilin var," dedi sonra. Bana tekrar baktığında az öncekinden daha cüretkar görünüyordu. "Tris bu konuda oldukça üzülecek."
Kaşlarımı çattım. "Tris kim?"
"Prior Dergisi baş editörü. Seninle röportaj yapmam için beni görevlendirdi, bilirsin, en seksi iş adamları listesinde ilk üçtesin falan..."
Kendimi gülmekten alamadım. "Öyle miyim? Bilmiyordum."
Bana alttan bir bakış atıp sırıttı. "Bilmediğinden eminim."
Bir an bir dergiyle röportaj yapma fikrini tarttım. Böyle bir şeyi yıllardır yapmamıştım. Aslında bu tür bir reklama da ihtiyacım yoktu ama...
Ama bu Amber'ı bir kez daha görmek için bir fırsattı.
"Seni arayacağım," dedim bir an sonra. "Şu an için programım çok dolu ama bulduğu ilk boşluğa seni yerleştirmesi için asistanıma haber vereceğim. Bekar olmamam röportaj yapmayacağımız anlamına gelmiyorsa, tabii."
Neden hala yalan söylüyordum?
Amber hafifçe kafa salladı. "Demek bir dergide çalışıyorsun." Kendimi tutamamıştım. Benimle konuşmaya devam etsin istiyordum ve bunda hiçbir kötü niyet yoktu. O hayatımdan geçen en önemli insanlardan biriydi ve geçen yıllarda neler yaptığını, nerelerde bulunduğunu öğrenmek için samimi bir istek duyuyordum.
Bir kez daha kafa salladı. Benim aksime, onun pek konuşası yokmuş gibiydi.
"İşinden memnun musun?"
Bu sefer hafif bir omuz silkişle cevap verdi. "Hayallerimin gerçek olduğunu söyleyemem ama yaşıyorum işte."
Kafam karışmış bir şekilde ona baktım. Onunla tanıştığımda o kadar hırslıydı ki bunca senede her ne işe girdiyse orada yükseleceğinden çok emindim. Oysa şu an işinden memnun biri gibi bile görünmüyordu.
"Amber..." Ben ismini seslenince kafasını kaldırıp benimle göz göze geldi. Bir kez daha beyazların içindeki güzelliğiyle nefesimin kesildiğini hissettim. Tamamen eskisi gibi görünmüyordu. Kilo almıştı ve sağlıksız zayıflığı ortadan kalkmıştı. Saçları uzamıştı. En azından benim için onu son gördüğüm sefere göre oldukça farklıydı, zira biz ayrıldığımızda yeni yeni çıkmaya başlamış kısacık saçları vardı. Onu bu hale getiren olaylar aklıma geldiğinde yutkundum. Benimle görüşmek istememesi kadar doğal ne vardı ki? Hayatının en büyük travmasını benim yüzümden yaşamıştı.
Ona söyleyecek çok şeyim vardı. Ona anlatacak bir sürü şey biriktirmiştim. Beraber olduğumuz zamanlarda gitmekten bahsettiğimiz ülkelere onsuz gittiğimde mutlaka bana onu düşündüren bir yer görmüş, bir insana rastlamış ve hepsini ona anlatmak için aklıma yazmıştım, hiçbirini gerçekten ona anlatabileceğime dair umudum yoktu ama olsun. Sormak istediğim bir sürü sorum vardı.