Bölüm 18

205 18 4
                                    

Maximillian

Göğsümde uyuyşunu izlerken her şeyin ne kadar değişeceğini düşünmeden edemedim. Gün doğmak üzereydi. Uykuya dalmasının üstünden çok geçmemişti. Kısa saçlarını dalgın dalgın okşarken şişmiş dudaklarını, mermer bir heykelinkini andıran tenini, burnunun ucunu aklıma kazımak isteyerek her şeyi dikkatle inceledim. 

Bu geceden sonra hiçbir şey aynı olmayacaktı. Belki görünürde bir şey değişmezdi; delice koşturmama geri döner, İngiltere'ye gecikmeli gider, yarıda bıraktığım her şeyi toplar ve bu gece hiç yaşanmamış gibi davranırdım. Oysa midemi kavuran bu hissi tanıyordum; görünürde her şey normal gözükse de şu andan sonra her saniyemi ona duyduğum özlemle kıvranarak geçirecektim.

Bağımlılığı nükseden bir uyuşturucu bağımlısıydım. Yıllar sonra uyuşturucunun tadına bir kez daha bakmış ve en başta onu neden bıraktığıma inanamamıştım. Damarlarımda dolaşan kana işlemişti tekrar; kokusu tenime, çarşaflarıma sinmiş, iniltileri zihnime kazınmış, dokunuşları ruhuma nakşetmişti. Gecenin detayları gözlerimin önünde dirilip dirilip zihnimde parlak ışıklar bırakırken inlememek için kendimi zor tuttum. Başım beladaydı. Hem de öyle böyle değil.

Önce hafifçe kıpırdandı. Göğsümün üstünde kıvrık duran parmakları seğirdi, sonra yutkundu ve acıyla sızlandı. Kabus gördüğünü anladığım an gövdem kezzapla dolmuş da iç organlarım yanıyormuş gibi hissederek soluğumu tuttum. Bazen kabusları kısa sürerdi. Birkaç saniye için sızlanır, sonrasında uykusunun güvenli kollarına dönerdi. Bunun da o kısa kabuslardan biri olması için dua ederek soluksuzca beklediğim birkaç saniyenin ardından sızlanmaları kesik inlemelere dönüştü. "Yapma. Yapma..." Ani çıkışıyla birlikte iç geçirip ona sarıldım. Bedeni burada, kollarımın arasında güvendeydi. Zihniyse asla güvende olmayacaktı.

"Max..." İsmimi sayıkladığında bir kez daha dondum. "Max, yardım et..." 

"Amber?" Kabusundan sıyrılsın diye onu hafifçe sarstım. "Amber, bebeğim?" Ona böyle hitap etmek o kadar doğru hissettiriyordu ki zihnimde hiç zorlanmadan yıllardır girmediği damarı bulan bir bağımlının görüntüsü belirdi. "Buradayım," dedim beni duyup duymadığından emin olmadan. "Buradayım. Yanında." Zihnimdeki bağımlı zehri damarına zerk ederken kollarımın arasındaki kadını kendime iyice çektim. 

"Max?" Bu sefer uykuyla ağırlaşmış sesi uyandığını gösteriyordu. En azından kabusundan sıyrılacak kadar uykusundan ayılmıştı. "İyisin," dedim kısık bir sesle. "İyisin. Ben buradayım."

Sanki bu her gün yaptığımız bir şeymiş gibi göğsüme bir öpücük kondurdu. "Buradasın," diye mırıldandı ve gözlerini yumup iç geçirdi. "Buradasın." Sonra uykusuna döndü. Bu sırada zihnimdeki bağımlı, uyuşturucunun etkisiyle kendinden geçmiş bir şekilde bir kenarda dertop olmuş yatıyordu. Zarar çoktan verilmişti. Bazı şeylerin geri dönüşü yoktu ve dün gece de geri dönüşü olmayan olaylardan biriydi; bugün gidecek olsa bile dün hayatıma yeniden girmişti ve bana ona dokunmanın, onunla olmanın nasıl hissettirdiğini hatırlatmıştı. Göğsüme koyduğu eline baktığımda nişan yüzüğünün orada olmadığını görmek beni nedensizce de olsa rahatlattı. 

Bedenim yorgundu. Zihnim karman çormandı. Daha o gecemin ortasına dalmadan önce bile oldukça dolu ve yorucu bir gün geçirmiştim. Dolayısıyla gözlerimi yumup onun yanında hep daha kabullenici olan uykuya kendimi teslim ederken çok düşünmedim.

Telefonun sesiyle uykumdan sıyrıldığımda daha sadece birkaç dakikadır uyuyormuşum gibi hissederek sersemlikle etrafa bakındım. Uykunun anlık şaşkınlığı bana nerede olduğumu ve kim olduğumu unutturmuştu. Aklıma ilk gelen ne nerede olduğum ne kim olduğumdu; aklıma ilk kiminle uykuya daldığım geldi ve telefonun çaldığı gerçeğini görmezden gelerek onu aradım.

Düşmeme İzin VermeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin