Not: Şarkıyı bölüme çok yakıştırıyorum. Dilerseniz dinlerken okuyabilirsiniz.
Amber
Üstümdeki kıyafetlerden beni soyarken parmakları aynı anda şefkatli ve istekliydi. Siyah kazağının eteklerini kavradığımda onu çıkartabilmem için bana yardım etti, ardından beni çizmelerimden, elbisemden kurtardı. "Bana yeminlerimizde başka nelerden bahsedeceğimizi söylesene," dedi muzip bir sırıtışla. Onu böyle sırıtırken görmek kalbimi eritiyordu. Bu güne kadar beni rahatsız edenin evlilik fikri olduğundan çok emindim. Oysa parmağımdaki incecik yüzüğe baktığımda kalbim panikten değil heyecandan hızlanıyordu.
"Belki insanlara nasıl tanıştığımızı anlatmalıyız önce," dedim sırıtarak. "Öylesine bir kızın bir anda kendini masallardaki Yakışıklı Prens'le buluşunun hikayesinden bahsetmeliyiz."
Sutyenimin kopçasını rahatlıkla açtı. "Öylesine bir kız kim? Öyle bir kız tanımıyorum."
Kıkırdarken kotunun düğmeleriyle uğraşıyordum. "Yakışıklı Prens tamam yani?"
O da güldü. "Bir prensese ancak bir prens yakışır diye ona sesimi çıkartmıyorum."
"Tabii tabii." Beni öpmek için eğildiğinde nefesim kesildi ve bütün varlığımla öpüşüne karşılık verdim. Dudakları çeneme, oradan boynuma kaydı. Kapalı gözkapaklarımda ışıklar çakarken inlememek için dudağımı dişledim. Bir an sonra nazik öpüşü dişlerimin arasına kıstırdığım dudağımı buldu, bir kelebeğin kanat çırpışı kadar hafif olan öpüşü karşısında bütün tüylerim ürperirken gözlerimi açtım. Bir nefeslik geri çekildiğinde göz göze geldik, gözlerinin koyu perdesinde her şey anlam buluyordu, geçmiş, bugün, gelecek...
Bu noktaya nasıl geldiğimizi düşünürken öpüşüne karşılık verdim. Esir edici öpüşünden, tenime sürtünen teninden başka bir şeyler düşünmek çok zordu. Dudakları aralandığında, sıcak nefesi nefesime karıştığında bu sefer iniltimin gırtlağımdan yükselmesini engelleyemedim. Hislerim o kadar yoğundu ki en küçük hareketinde bedenim ona ger şeyiyle cevap veriyordu.
Bir gün önce bu saatte hüsran içinde Black Yatırım'ın binasından çıkıyordum. Bir günde olan onca şeyi düşünmek garipti ama yirmi dört saat hayatınızın değişmesine yetiyordu işte bazen. Dün, belki de her şeyi kaybettiğini kabullenmeye çalışan bir kadındım. Bugün, parmağımdaki incecik bir yüzük beni bir adama bağlıyordu. Aşık olduğum, bağlanmaktan çekinmediğim tek adama.
Bu sabah mutsuz uyanmıştım. Oysa şu an, ömrümde daha mutlu olduğum başka bir anı hatırlayamıyordum.
Tenlerimiz arasında kıvılcımlar çaktığına yemin edebilirdim, aradan geçen seneler kıvılcımları hiç etkilememişti. Beni yatağa bastıran ağırlığını zihnime kaydettim, ömrümün sonuna kadar sayısız geceyi bu şekilde geçireceğimi düşününce titredim. Bundan iki ay önce, onunla her türden etik anlayışına aykırı bir gece yaşarken bunun tek olduğunu düşünmüş ve hüzünlenmiştim. Bugünse bunun son olmak bir kenarda dursun, onlarca, yüzlerce, binlerce beraber gecenin ilki olduğunu biliyordum.
"Tanrım..." Dudakları göğüslerimin arasından karnıma inerken tenime fısıldadığı kelimenin altında titredim. İki eliyle belimi kavradı, yüzünü karnıma gömdü ve bir süre kıpırtısız kaldı. "Buradasın..."
Sesinin titrediğini duyduğumda kendi boğazımdaki düğümü yuttum. Uzanıp saçlarını okşadım, "Buradayım," dedim, "ve bir daha asla kaçmayacağım. Kendimden kaçsam bile senden kaçmayacağım."