Bölüm 25

171 16 5
                                    

Amber


Çalan telefona uzanırken umutlanmamaya çalışsam da ekranda Miller'ın ismini gördüğümde yaşadığım hayal kırıklığı, umutlanmamak konusunda çok geç kaldığımı söylüyordu. Telefonu açtım. "Alo."

"Sesimi duyduğuna bu kadar sevinmeseydin keşke." Kuru sesimle dalga geçtiğinde bile bir tepki vermedim. Max aramamıştı. Bütün gece her yarım saatte bir uyanıp arayıp aramadığını kontrol ettiğim için uykusuzdum ve geçen her saatle birlikte umudum azalıyordu.

"Selam, Miles."

"Her şey yolunda mı?" Miller'ın sesindeki şakacı ton biraz olsun ciddileşmişti. Bir an olanları anlatıp anlatmamayı düşündüm. Son yaşadıklarımızın ardından ona Max'ten bahsetmeye devam etmek biraz düşüncesizce görünüyordu ama... O benim en yakın arkadaşımdı. Onunla her şeyden konuşamayacaksam kiminle konuşacaktım?

"Aslında değil ama konu Max'le ilgili."

"Aslında değil kısmını anladım. Konunun Maximillian Black'le ilgili olduğunu anladım. Ama arada kullandığın bağlaçta sorun yaşıyorum. Ne demek 'ama konu Max'le ilgili'?"

Ofladım. "Arkadaşlığımızın belli konular ve kişiler etrafında dönüp durduğunu sen de fark ettin mi? Belki artık Max'ten bahsedişimi dinlemek istemiyorsundur diye dedim."

Miller'ın göz devirdiğini telefondan bile duyabiliyordum. Bir şey demedi ve saçmaladığımı kendi kendime fark edip kendi kendime utanmam için sessiz kaldı. En sonunda beklenti dolu sessizliği ben bozdum. "Tamam tamam. Canım sıkkın çünkü Max'in beni aramasını bekliyorum ama sanırım uzun bir süre daha bekleyeceğim."

"Bunu telefonda konuşmasak nasıl olur? Aslında seni dışarıya bir şeyler içmeye davet etmek için aradım. Aslına bakarsan Riley bugün de seni bize getirmezsem beni kesecek sanırım ama önce dışarıda buluşup bir şeyler içsek ve dertleşsek güzel olurmuş gibi duruyor. Sonra da bana geçeriz, olur mu? Evimi hala görmediğine inanamıyorum."

Teklifini değerlendirerek birkaç saniye düşündüm. "Dışarıda buluşma fikrini sevdim çünkü evde oturmaya devam edersem telefonu zihin gücümle bozacağım. Ama sonrasında sana geçmek beni biraz düşündürüyor. Şu an çok suratsızım ve Riley'nin benimle ilgili sınırlı sayıdaki izleniminin yanına bu halimi eklemek istemiyorum."

"Sen benim en yakın arkadaşımsan her halinle seni görmesini tercih ederim. O zaman bir saate son buluştuğumuz Cavalier'de buluşalım mı?"

Saatime göz attım. Öğleden sonra üçtü. Bu, Max'in beni aramasını bekleyerek yirmi saat geçirdiğimi gösteriyordu. "Tamam," dedim uzandığım yerden kalkarak. Bedenim uzun süreli hareketsizliğin ardından birkaç saniye isyanla sızladı. Sonra telefonu kapattık ve ben dolabıma yürüdüm. Evin tadilatı bitmişti ama burası tek başıma yaşamam için çok büyüktü. Hawk eşyalarını aldıktan sonra iyice boş kalmıştı. Yakın zamanda bunun bir çaresine bakmak zorundaydım çünkü bankadaki birikimime dokunmadan buranın kirasını ödeyip aynı zamanda geçinemezdim.

Sabah aldığım duşun ardından kendi hallerinde kurumuş saçlarımı düzleştirdikten sonra günlük siyah elbise ve siyah botlarıma uzandım. Kot ve tişört beni çekse de, zaten suratsızlığımla yüzleşecek olan Riley'nin bir de gözlerini yormak istemediğime karar verdim ve hızla giyinip makyaj masasının karşısına geçtim. Solgun görünüyordum. Sanırım dünden bu yana hiçbir şey yememiştim ama kendimi aç da hissetmiyordum. Son iki ayda ne kadar kilo verdiğimi düşünecek olursak bu yaptığımın yanlış olduğunu biliyordum çünkü kazanmak için senelerimi harcadığım sağlıklı görüntü hızla eriyip gidiyordu ama Max'in beni aramadığını düşündüğüm her saniye lokmaların boğazımda düğümleneceğini biliyordum. Belki Miller'la bir şeyler içmek yutkunmayı kolaylaştırırdı.

Düşmeme İzin VermeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin