Giriş

1K 49 20
                                    

Başında dinmek bilmeyen zonklama ile uyandığında aydınlanmaya yüz tutmuş havaya bakıp iç çekti genç kadın. Uyanmak ve –saate baktı- iki saat sonra işe gitmek zorundaydı. Bir hafta önce iş başvurusunun kabul edildiği ve bir aylık deneme süreci için çağırıldığını bildiren maili okuduğunda da heyecanlı olmak şöyle dursun şu anda olduğu gibi bıkkındı.

Bu bir aylık süre içinde bunu her dile getirişinde "Çünkü ruhun alınmış," diyen yakın arkadaşı Ji Hyun'u hatırladığında dudağında gülümsemeye benzer bir ifadeyle kafasını iki yana salladı.

Yataktan kalkıp banyoya gitti. Yüzünü yıkayıp ıslak ellerini havluyla kurulamak yerine saçlarından geçirdi. Üzerindeki tişörtü çıkarıp bir kenara attı. Aynanın karşısına geçip önce hafif bir göz makyajı yapıp nude tonlarında bir ruj sürdü. Saçlarını ensesinde öylesine topladı. Sıra kıyafet seçmeye geldiğinde derin bir nefes alıp bir süre tuttu. Hiçbir zaman bu işte iyi olmamıştı. Sonunda siyah pantolonu ve beyaz gömleği üzerine geçirdi. Gömleğin bir kısmını pantolonun içine atıp aynanın karşısına geçti. Bir iş görüşmesi için fena olmadığını düşündü.

Çantasına telefonunu ile bir not defteri koyup oturma odasına giderken kolundaki saatten saati kontrol etti. Bir buçuk saati vardı. İştahı yoktu. Bu sebeple kahvaltıyı atlamaya karar verdi. Oturma odasına geçip koltuğa oturdu. Normalde koltuğa yayılırdı. Ama bugün ilk günüydü ve işverenlerin CVsine dayanarak verdiği kararı görünümü ile mahvetmek istemiyordu.

Bir süre internette gezindi. Maillerini kontrol etti. Telefonuna dönüp mesajlarına baktı. Ji Hyun'dan düzinelerce mesaj vardı. Hiçbirini okumak istemiyordu. Az çok neler yazdığını tahmin edebiliyordu. Fakat ona cevap verecek havada değildi.

Zar zor geçirdiği bir saatin ardından yola çıktı. CEO ile buluşma saatine on beş dakika varken şirketin önüne gelmişti. Arabasını personel girişine park edip binanın önünde durup yazıya baktı.

SM Entertainment

Derin bir nefes alıp personel girişinden içeri girdi. Türlü güvenlik önlemleri ve türlü yönlendirmelerin ardından nihayet küçük bir toplantı salonunda bekliyordu. Önündeki fincandan bir yudum çay içti. Yudumunu yeni yutmuştu ki kapı açıldı. Ayağa kalkıp hafifçe eğildi.

"Hoş geldiniz, Kim Sae Eun-sshi."

"Teşekkür ederim efendim," başını kaldırdığında SM'in kurucu CEO'su Lee Soo Man'i gördü. Onunla görüşeceğini tahmin etmiyordu. Buraya sadece basit bir yönetici asistanı olarak girdiğini düşünüyordu. Bu yüzden daha çok personel müdürü ile görüşeceğini sanıyordu. Fakat Lee Soo Man?

Gözünü odaya giren diğerlerine çevirdiğinde fotoğraflarını çekip Ji Hyun'a atmak istedi. SHINee?

"Oturabilirsiniz."

Beş adam karşısındaki sandalyelere yerleşip merakla onu süzdüler. Soo Man yeniden konuştuğunda ilgi ona kaydı.

"Kim Sae Eun, asistan menajeriniz," diyerek onu üyelere tanıştırdı. Sae Eun yüzüne zoraki bir tebessüm yerleştirip hafifçe başını eğip onları selamladı. Kore geleneklerine alışkın değildi. Bu durumda ne demeli, ne yapmalı bir fikri yoktu.

"Tanıştığımıza memnun oldum," diyebildi.

"Aksanın var," dedi, çok iyi bildiği ama aslında kulağına aynı gelmeyen ses. Uyumasına yardımcı olan podcastlerden bildiği sesten çok daha temiz, kalın ve sert tınılı bir sesi vardı. Şaşkınlığını gizlemeye çalışarak bakışlarını Kim Jonghyun'a çevirdi.

"Evet, melezim. Uzun zamandır Liverpool'da yaşıyordum," dedi. Tepkisini ölçmek için bakışlarını bir süre üstünde tuttuğunda Jonghyun bakışlarını kaçırmadı. Fakat ilgiliymiş gibi de görünmedi. Düşündüğü gibi bunu önemsemedi bile Sae Eun.

"Liverpool mu?"

Duyduğu soru bu sessiz bakışmanın sonsuza kadar devam etmesini engelledi. Sae Eun bakışlarını sorunun geldiği yöne çevirdiğinde gözlerini kocaman açarak ona bakan Minho'yu gördü.

"Evet," gülümsedi, bu daha sıcak bir gülümsemeydi.

"Soracağım sorulara hazır ol," dedi, gülümseyerek.

Bu aralarındaki son muhabbetti.

Çalışma programı ve iş programı hakkında bilgilendirildi. Sae Eun görevini öğrendiğinde yüzüne yerleşen şaşkın ifadeye engel olamadı.

Grup menajeri Lee Soo Jin'in asistanlığını yapacaktı. Yani resmi olarak, ki bu şirketin ona verdiği IDde de yazıyordu, SHINee'nin asistan menajeriydi. Bu demek oluyordu ki onların programları onun programıydı.

-

Bu biraz ağır değil mi? diye düşünüyordu Sae Eun, elinde sade kahvesi ile çatı katından ayaklarının altındaymış gibi görünen Seul'e bakarken. Buraya basit bir yönetici asistanı olarak geldiğini düşünürken bir idol grubunun menajer ekibinde olmak içindeki bıkkınlığını bir köşeye sıkıştırıp iç sıkıntısını yerine getirdi. Bir an bunun altında eziliyor gibi hissetti.

Derin bir nefes alıp on yedi yıldan sonra ilk kez geldiği Seul'e baktı. Değişmiş miydi? Bilmem, diye yanıtladı içinden. Seul'e bu kadar yüksekten baktığını hatırlamıyordu.

"Nasılsın?" düşüncelerini bölen sesin sahibine ürkekçe döndü.

Cevap vermek yerine mimikleriyle konuştu.

"Sanırım konuşmayı pek sevmiyorsun," diye sordu, meşhur gülümsemesiyle. Gözleri tek çizgi halini almıştı. Onew.

Cevap vermedi yine. Omuz çekti. Onew yüzünde gülümsemesini korurken bir adım atıp elini uzattı.

"Lee Jinki,"

"Biliyorum," amacı terslemek değildi ama ses tonunun öyle bir etki bırakıp bırakmadığından emin olmak için yüzüne baktı. Onew'un yüzünde hala neşeli bir tebessüm vardı.

"Peki, o zaman Sae Eun-sshi," arkasını döndü. Yürümeye devam ederken "yarın görüşürüz," diye seslendi. Ses tonundan gülümsediğini anlayabiliyordu Sae Eun. Bu düşünce onun içini ısıttı. Burada çalışmak tahmin ettiğim kadar kötü değildir belki de, diye düşündü ve bu düşünceye sıkı sıkı sarıldı.  

*

Our Season | Jong HyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin