IX.

342 30 10
                                    

Yüzünü okşayan nefesi hissettiğinde gözlerini hafifçe araladı, Jonghyun. Kabus görmedim, diye geçirdi aklından, karşısındaki yüzü incelerken. Bakışları Sae Eun'ın hala tuttuğu bileğine kaydı. İşaret parmağı ve başparmağıyla kolayca kavrayabiliyordu bileğini. Beyaz ince teninde görünen damarları ona kırılgan bir hava katıyor, ablasının küçükken oynadığı porselen bebeği anımsatıyordu. Paramparça ettiğim porselen bebek.

Elini bileğinden biraz daha aşağıya, eline kaydırdı. Onu uyandıracağından değil de daha çok onu kırabileceğinden korkarak yavaş ve nazikçe tuttu elini. Göğsüne yakın bir seviyeye getirdi. Parmaklarını parmaklarına geçirdi. Bunu neden yapıyordu hiçbir fikri yoktu. Sadece içinden bir ses ona öyle yapmasını söylüyordu. Bu iyi hissettiriyor, diye düşündü.

Bakışları boynunu buldu. Atan şahdamarını ince derisinin altından görebiliyordu. Sonra çenesine ve çenesini takiben dudaklarında kaldı bakışları bu sefer. Hafifçe ileri doğru uzatmıştı. Uyurken bile somurtuyor, diye düşünürken kendi kendine gülümsedi.

Jonghyun gözlerini kapatıp nefesini tuttu. Onun nefes alış verişine odaklandı. Nefes alışını yakaladığında o da nefes aldı. Verdiğinde o da verdi. Bir süre sonra kendini ona programlamış gibi onunla aynı anda nefes alıp veriyordu. Kendi kendine gülümseyerek kalbinin çevresini saran sıcaklığa bıraktı kendini. Uyumaktan korkmak yerine bu sefer kendi kendini teslim etti uykuya. Kabus görmeyeceğim.

-

Sae Eun gözlerini açmasa bile nerede olduğunu anlayabilirdi. Vücuduna sinen limon, baharat ve misk kokusu onu tanıdık bir yerdeymiş gibi hissettiriyordu. Gözlerini yavaşça açtı. Karşısındaki yüze baktı. Uyuyordu ve uyurken ki ifadesine aşinaydı Sae Eun. Sadece iki kez uyurken görmesine rağmen yıllardır bu yüzü inceliyormuş gibi hissetti. Gözleri ve dudakları hafif aralıktı. Sakin ve huzurlu görünüyordu. Birkaç saat önceye kadar yüzündeki yorgunluk sanki yok olmuş gibiydi.

Bakışlarını göğüs hizasına indirdi. Parmaklarına kenetlenmiş parmaklarını fark ettiğinde dudakları istemsizce yukarı kıvrıldı. Bakışlarını yeniden yüzüne çıkardığında uyanmış ve kendisine bakıyor olduğunu gördü. Yüzünde sinir bozucu bir gülümseme ya da sırıtış yoktu. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Biraz geri çekilip boştaki eliyle kalbini tuttu.

"Ah. Kabus görüyorum sandım," iki saniye, diye düşündü Sae Eun, beyni; karşısındakinin sinirini bozacak şeyleri düşünmek için çalışmaya; uyandıktan iki saniye sonra başlıyor.

Sinirle birbirine kenetlenen parmaklarını çekip ayağa kalktı. Jonghyun bir ona bir de eline bakarken şaşkınlıkla ona döndü.

"Bir de elimi tutmuşsun."

"Ben tutmadım," dedi, dişlerinin arasından. Bir yandan da montunun cebinden telefonu çıkarmaya çalışıyordu.

"Hıhı tamam. Biliyorum. Karşı koyulmaz biriyim. Ama senden bunu yapmanı beklemiyordum."

Kafasındaki bereyi çıkarıp ona doğru fırlattı. Evin içinde tepinmek, üzerine atlayıp saçını başını yolmak, alnına GERİZEKALI yazmak istese de kendini kontrol etmeyi başardı. Derin bir nefes alıp telefonuna baktı.

On bir.

"Programın ne zaman başlıyor?"

"Bunu bana mı soruyorsun? Menajer olan sensin."

"Menajerin olmadan programında değişiklikler yapabildiğine göre programının geri kalanında neler olduğunu da biliyorsundur diye düşündüm," bir yandan ona laf anlatmaya çalışıyorken diğer yandan şirket telefonunu çıkarıp rehberden Menajer Jin'i buldu. Konuşmaya başlayacak olan Jonghyun'u bir el hareketiyle sustururken telefonun dıt sesine odaklandı. Üçüncü çalıştan sonra telefonun diğer ucunda tanıdık bir ses belirdi.

Our Season | Jong HyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin