XXI.

319 25 13
                                    


Beyni uyku halinden ayrıldığında kulağına farklı kaynaklardan iki ses geliyordu. Biri televizyonda haber sunan spikerden geliyordu ve ilgisini çeken şey bu değil. Daha çok dub dub dub dub gibi çıkan diğer sesle ilgileniyordu.

Göğsünde uyuduğu kişinin kalp atışları.

Sae Eun, gözlerini açmamaya karar verip o sese odaklandı. İnip kalkan göğsüyle uyumlu kalp atışları ve yeni yeni duyumsadığı nefes alışverişinin sesi dinlemekten başka bir şey yapmak istemiyordu.

Ama beynini durduramıyordu. Zihninde konuşma balonlarıyla sırayla beliren soruları reddetse bile iç sesinin onları okumasına engel olamadı. Soruların teması ise şuydu; bana neler oluyor?

Vücudunu saran ve o zamana kadar ilk kez böyle hissettiren şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Ji Hyun'un dediği gibi bu aşk mıydı? Yanında bir an dünyanın en huzurlu insanıymış gibi hissederken aynı zamanda o insanın kafasını yere sürterek ezmek istemek birine aşık olmak demek miydi? Oysa o aşık olmazdı ki. Hiç olmamıştı. Hoşlanmış belki olabilirdi ama aşk? Hem aşk diye bir şey var mıydı ki? Ona göre aşk birini ilk gördüğünde onu sana çeken ve sonra çekip giden bir şeydi. Geride kalan şey bir avuç kör olmuş gözler ve işlevini yitirmiş bir beyindi.

O aşık olmak istemiyordu.

Jonghyun oturduğu yerde biraz kıpırdayınca Sae Eun kafasını göğsünden kaldırıp omzuna koydu yeniden. Uyumuyor, diye geçirdi Sae Eun içinden. Kalp atışları düzenli ama uyuyan birinin kalp atışları değil. Kafasını geri çekip koltuğa dayadı. Vücudunda hissettiği karıncalanma kulağına fısıldadı. Sana bakıyor. Gözlerini sakın açma.

Alnında bir el hissetti. Ateşime baktı. Yüzüne düşen saçlarını uyandırmaktan korkarak yavaşça kulağının arkasına attı. Hareket edince omzundan düşen battaniyenin yeniden omzundaki yerini bulduğunu hissettiğinde dudaklarını sabit tutmak için kendini zorladı.

Gözlerini açmamasına rağmen havanın karardığını anlayabiliyordu. Yüzüne açık televizyonun ışığı çarpıyordu. Yavaşca gözlerini aralayarak ona baktı. Koltukta biraz yayılarak oturuyordu. Sağ dirseğini koltuğun kolçağına koymuş kafasını da yumruk yaptığı eline. İfadesiz bir ifadeyle karşısına bakıyordu. Sae Eun izliyor mu yoksa sadece dalgın bir şekilde televizyona mı bakıyor olduğundan emin olamadı. İfadesiz yüzünde spikerin yaptığı espri ile bir gülümseme oluşunca izliyor olduğunu düşündü. Fakat yanıldığını çok geçmeden anladı.

"Beni izliyorsun," dedi, kafasını çevirmeden.

Sae Eun bir an afallasa da hemen cevap verebildi.

"Hayır. Uyanıyordum."

Jonghyun kafasını geri atıp kahkaha attıktan sonra ona döndü. Tıpkı onun gibi oturdu koltukta; dizlerini göğsüne çekip kollarını dizlerinin üstünde bağlarken kafasını tam karşısına yasladı. Böylece gördüğü tek şey yüzüydü.

"Pinokyo. Yaklaşık on dakika önce uyandın," dedi, gülümserken.

"Hah. Ne saçmalıyorsun şimdi uyandım," dedi, gözlerini kaçırmaya çalışarak. Fakat yüzleri arasında yedi sekiz santimetre ancak varken bu pek mümkün olmuyordu.

"Nefesinin uyuduğundaki veya uyanık olduğundaki ritmini çok iyi biliyorum."

"Hı?"

Jonghyun karşılık olarak gözlerini kapatıp sırıttı. İçinden yüzünü avuçları arasına almak istiyordu. Ama yapmadı. Geri çekilip arkasına yaslandı. Jonghyun yerinden kıpırdamayınca kafasını çevirip ona baktı. Jonghyun hala aynı pozisyonda ona bakmaya devam ediyordu ama yüzünde farklı bir ifade vardı.

Our Season | Jong HyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin