XXXVII.

273 22 19
                                    

Masaya yaklaşan Jonghyun ve Minho'ya şaşkınlık ve öfke karışımı ile baktı. Jonghyun saldayeyi çekip yanına otururken ona dönüp tısladı.

"Ne işin var burada?"

"Minho ile birlikte dışarı çıkalım dedik ve ta daaa. Siz de buradasınız," dedi Jonghyun, çocuksu bir neşe ile elini çırparken.

"Yalan söyleme bana. Bizimle gelmeyeceğini söyledin."

"Birincisi yalan söylemiyorum, Pinokyo olan sensin. İkincisi sizinle gelmedim, Minho ile geldim," dedi. Sırıtarak ona bakıp önündeki kahveyi kendine çekti ve bir yudum aldı.

"Birincisi ben yalan söylemiyorum, bana Pinokyo demekten vazgeç. İkincisi o benim kahvem," dedi, kahvesini önüne geri çekerken.

Somurtarak önüne döndüğünde karşılaştığı manzara ile sırıttı. Minho, Ji Hyun ile konuşuyordu. Aslında konuşmuyordu. Daha çok dinliyordu. Çünkü Ji Hyun şu an heyecan çeneme vurdu, kendimi susturamıyorum, modundaydı.

"Bence onları yalnız bırakmalıyız."

Jonghyun'un fısıltısıyla ürperdi. Kafasını ona çevirdiğinde yüzü neredeyse iki üç santimetre uzağındaydı. Boğazını temizleyerek geri çekilip ona baktı. Jonghyun masanın altından uzanıp diz kapağını  tuttu. Gözlerini kocaman açıp muzip bir ifadeyle ona bakan Jonghyun'a baktı. Elleri diz kapağından yukarı doğru çıkmaya başladığında kulağına eğilerek fısıldadı.

"Bence bizim de yalnız kalmamız gerekiyor."

Eteğinin iki parmak aşağısındaki elinin daha yukarı çıkmasını engellemek için iki eliyle elini tuttu.

"Kes şunu. Fark edecekler."

"Bana ne."

"Jonghyun lütfen."

"Anahtar kelimeyi söylersen bırakacağım."

Ne saçmalıyorsun, bakışı ile ona bakarken neden bahsettiğini anladığında gözlerini kocaman açıp dişlerinin arasından konuştu.

"Saçmalama."

Elini iki eliyle itiyor olmasına rağmen biraz daha yukarı çıkartıp serçe parmağını eteğin ucunda gezdirdi.

"Jonghyun, şu an nerede olduğumuzun farkında mısın? Ayrıca buraya neden geldiniz ki? Sizi fark edebilirler. Başınız belaya girecek."

Jonghyun dudağını ısırıp elini daha da yukarı itti.

"Jong."

"İki hece ve seni rahat bırakacağım."

Derin bir nefes aldı. O kelimeyi söyleyeceğine masanın üstündeki sıcak kahveyi başından aşağı dökerdi. Eğer hala orada olsaydı. Jonghyun'a baktı. Jonghyun omzunu çekip sırıttı.

"Ben sadece tehlikeyi ortadan kaldırdım."

Sakinleşmek ve kendini hazır hissetmek için derin bir nefes aldı.

"Oppa, lütfen," dedi dişlerinin arasından.

Jonghyun elini çekip önüne dönerken onlara yaklaşmakta olan garsonun biraz önceki manzara şahit olmamış oluşuna sevindi Sae Eun.

"Ben bir şey almayacağım, teşekkür ederim," dediğinde neden içine kötü bir his doğduğunu anlamadı Sae Eun. Garson Minho ve Ji Hyun'un siparişlerini alıp yanlarından ayrılırken Jonghyun ayağa kalktı. Minho şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile ona bakarken konuştu.

"Hyung gidiyor muyuz?"

Jonghyun, Sae Eun'ın arkasındaki montu ve masanın üstündeki çantasını alırken konuştu.

Our Season | Jong HyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin