VI.

336 30 17
                                    

Sae Eun öfke ve şaşkınlık karışımıyla arabaya doğru yürüdü. Arabaya yaslanıp derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Esen rüzgârın taşıdığı soğuk hava onun sakinleşmesine yardımcı oluyordu. Gözlerini kapattı. Yüzünü yalayan esintiye bıraktı kendini. Bu durum onun huzurlu hissetmesini sağlıyordu.

Dudakları huzurla yukarı kıvrıldı. Gözlerini yavaşça açtığında karşısında sırıtarak onu bekleyen sorunu görünce yine eski ifadesiz yüzü geri döndü.

"Uyuyorsun sandım ve seni uyandırmayı düşünüyordum," sırıtışı daha da genişledi. "Senin düşündüğün şekilde,"

Ne demek istediğini anlamak için boş boş suratına bakarken dünü hatırladı, Sae Eun. Arabada onu uyurken izlediğinde yakalanışı ve Jonghyun'un onu öfkeden deliye çeviren alaycı söylemi. Öperek uyandırmayı düşünüyordun sanırım. Yumruklarını sıktı. Kafasını kaldırıp doğrudan gözlerine baktı. Jonghyun yüzündeki sırıtışı silip yaramazlık yapan küçük çocuğun beni affet gülümsemesini yerleştirdi. Sonra omuz silkip elindeki şapkayı kafasına geçirdi.

"Tamam. Sustum," arabanın önünden dolaşıp yolcu koltuğuna oturdu. Sae Eun da peşinden bindiğinde Jonghyun onu izliyordu. Bu sefer sırıtmıyor ya da gülmüyordu. Sae Eun'ı şaşırtacak derecede ciddiydi. Fazla ciddi. Altından bir şey çıkacağını hissediyor olsa da takmamaya karar verdi. Emniyet kemerini taktı. Navigasyonu açıp şirket adresini girmek için elini uzattığında Jonghyun

"Adresi biliyorum."

"Bu konuyu sabah konuştuğumuzu düşünüyordum."

"Ah evet, onun sesini benim sesime tercih etmen konusu," sesinde Sae Eun'ın o zamana kadar duymadığı bir tını vardı. Kırgınlık?

"Evet."

"Ben bunun sesini dinlemek istemiyorum. O yüzden beni dinlemek zorundasın üzgünüm," omuz çekip kollarını önünde bağlayıp arkasına yaslandı.

"Hayır, dinlemek zorunda değilim. Dinlemeyeceğim," Elini yeniden navigasyona uzattığında Jonghyun bileğinden tuttu. Gözlerini dikip ona baktığında onun da kendisine bakıyor olduğunu fark etti. Sae Eun istemsizce yutkundu. Bakışlarını ondan çekmeden elini çekip aldı. Jonghyun hiçbir şey olmamış gibi arkasına yaslanıp kollarını önünde bağladı.

"Gidelim. Sağa dön."

-

"İşte geldik," Jonghyun çocuksu bir neşeyle ellerini çırpıp Sae Eun'ın şaşkın bakışlarını umursamadan arabadan indi.

"Burası şirket değil," arabanın önünde karşısına çıktı. Elini beline koyup kaşlarını çattı.

Jonghyun onu baştan ayağa süzdükten sonra o da aynısını yaptı.

"Evet, değil."

Sae Eun gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Gözlerini yeniden açtığında Jonghyun karşısında değildi. Sae Eun öfkeyle etrafına bakınırken Jonghyun kafenin önünde ona el sallıyordu. Sinirle yutkunup ayaklarını yere vura vura yanına gitti. Jonghyun yapmacık bir nezaketle kapıyı açıp hafifçe eğilerek içeri girmesini bekledi. Keşke kafanı şu kapıya sıkıştırabilsem.

Jonghyun'un peşinden giderken arkasından

"Burada ne yapıyoruz?" diye tısladı.

Jonghyun arkasını dönüp karnını tuttu. Gözlerini sorduğu soruya inanamamış gibi yapıp kocaman açarak

"Çünkü açım!" dedi.

"Şirkete de bir şeyler söyleyebilirdin. Provaya yetişmemiz lazım."

Our Season | Jong HyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin