Bölüm 14 - Hayatın Cilvesi

44 1 0
                                    

Santiago yavaşça gölge kutusunu alarak doğruldu. Bu sırada solundan gelen bir ses yağmur sesini bastırarak kulağına ulaştı. Çamurlu toprağın üzerine basan bir çift ayak yavaş adımlarla ona doğru ilerliyordu. Santiago tedirgindi. Yavaşça bilek bıçaklarını çıkarmaya çalıştı ama nafileydi. Onları sarayda unuttuğunu hatırladı. Anlaşılan adam ona zarar vermek istemiyordu. Yavaşça sağ elini kaldırdı ve barış işareti yaptı. Ardından sanki antika bir ses ile konuşmaya başladı:

“Merhaba! Bir yabancıya yardım eder misin?”

Santiago cevapladı:

“Tabii ki neden olmasın. Buyurun lütfen amca.”

Amca cevapladı:

“Bir tane genç arıyorum. Namı Gölgelerin Öğrencisi olarak yürümüş. Onunla bir iki laf edeceğim.”

Santiago endişelenmişti. Bu amcanın kendisiyle ne işi olabilirdi. Sağ ayağını geriye attı. Adam bu hareketi görünce kollarını kaldırdı:

“Galiba seni rahatsız edecek bir şey söyledim. Haksız mıyım?”

Adamın kollarındaki dövmeler parlamaya başlamıştı. Santiago ellerini şimşekle yükledi. Lakin yerinden hareket edemiyordu. Etrafının saf rün enerjisinden bir duvarla çevrelendiğini fark etti. Ellerini indiren adam yavaşça Santiago’ya doğru ilerledi:

“Sana zarar vermeyeceğim. Kaçmana gerek yok.”

Ardından Santiago’nun önünde diz çöktü:

“Ben Ryze. Rün Büyücüsü. Yıllardır Runeterra’nın temeli olan rünleri arıyorum. Runeterra’yı oluşturan bu rünleri… Sphere Rünlerini.”

Santiago pek anlamışa görünmüyordu. Ryze bunu anlayarak olayı biraz daha açması gerektiğini fark etti:

“Bak şu şekilde izah edeyim, çocuk. Yıllar yıllar önce Runeterra daha ortada yokken sadece bir tane rün vardı. Bu rün diğer tüm rünlerin
atasıydı. Evrendeki ilk sihir enerjisiydi. Lakin bir gün başka bir evrenden gelen yaratıklar: Hiçlik Yaratıkları. Bu enerji üzerinde hak talep ettiler. Ardından Sphere’in Koruyucusu bu tehlikeyi kavradı ve oldukça büyük bir miktarda sihirsel enerjiyi Sphere’den çekerek Runeterra’yı oluşturdu. Ama bu enerji o kadar fazlaydı ki canlılara da sıçradı. Bu istenmeyen bir durum değildi oysa ki. Yani canlıların sihirsel enerjiyi kullanması olumlu sonuçları doğuruyordu. Neyse devam edelim. Ardından Sphere’i 6 ana parça yani büyü gücünün en yoğun olduğu parçalar ve diğer bir sürü yan parça yani günümüz rünlerine parçaladı ve bunları Runeterra’ya saçtı. Runeterra’nın her bir köşesine saklanan ana Sphere parçaları kısaca Sphere Rünleri oldukça güvenli yerlerde kilitlendi. Tehlike büyüktü. Bu yüzden bulunmaları zor olmalıydı. Yıllar yıllar geçti. Runeterra Sakinleri büyü üzerinde kendilerini geliştirdiler. Gitgide daha da gelişerek Sphere’in Koruyucusunun bıraktığı işaretleri buldular. Bu işaretler Sphere Rünlerinin nerelerde gizlendiklerini belirtiyordu. Ancak farklı bir dilde yazıldıkları için okunmaları imkansızdı. Ancak birkaç kişi nasılsa bu dili çözdü. Ve Sphere Rünlerini ele geçirdiler. Bu rünleri kullandılar. Ve bizim bildiğimiz “Rün Savaşları” başladı. Tehlike büyüktü. Eğer Sphere Rünleri yanlış kullanılırsa Runeterra yok olabilirdi. Bunun üzerine bir keşiş tüm Sphere Rünlerini topladı ve onları emri altındaki öğrencilerinin kafalarına, evet bildiğin kafalarına yerleştirdi. Bu nokta tam olarak gözlerin ile beyninin arasıdır. Bundan dolayı Sphere kullanıcılarının gözlerinden ışıklar çıkar. Devam edelim. Bu öğrenciler sizin deyiminizle ilk Spherex’ler oldular. Ve bu rünleri ölmeden önce başka birine yerleştirerek öldüler. Böylece devam etti. Ölmek üzere olan bir Spherex Sphere Rününü bir başka kişiye yerleştirerek. Günümüze kadar getirdiler. Bu 5 ana parça çok önemli eğer birleştirilip kötülük adına kullanılırlarsa oldukça kötü sonuçlar meydana gelebilir. Bunu engellemek için yıllar önce yola düştüm. İlk başta sadece meraktan yapıyordum lakin bilgim arttıkça tehlikeyi kavradım. Şu anda Sphere’in Koruyucusunun bıraktığı dilden kısaca Rün Dilinden tek anlayan kişi benim. Amacım ise tüm Sphere parçalarını toplayarak onları parşömenime saklamak, böylece tehlikeyi bastırabilirim. Ancak ilk olarak ilk Cruentus Spherexis sorununu çözmem gerekiyor. O konuda da sen devreye gireceksin.”

Santiago olayı kavramış gibi görünüyordu:

“Babamdan bahsediyorsunuz sanırım. O hayatta Sphere’ini vermez.”

“İşte bu yüzden onu yenmelisin. Ki onu yenebilecek tek kişi de sensin. Ama şu an ki gücünle imkansız. Bundan dolayı seni şimdi 10.000 adım dağına ışınlayacağım.”

“Ama neden? Onlar çağırmayacaklar mıydı?”

“O yaşlıların bi halt bildikleri yok. Sihri çok hafife alıyorlar. Onlara bırakırsam bu işi bir hafta sonra anca hallederler. Neyse gerçeği söyleyeyim zaten onlar benden yardım istediler. Ne diyeyim. İşimi de kolaylaştırmış oldular.”

Ryze ellerini yere koydu. Yerde oluşan kocaman geçit Santiago ve Ryze’ı içine çekti. Santiago gözlerini açtığında bir kar fırtınasının içindeydi. Yanakları gitgide tahriş oluyor, ilikleri donuyordu. Ryze haykırdı:

“Biraz daha burada durarsak ikimiz de öleceğiz. Hemen beni takip et!”

Ryze hızlıca koşmaya başladı. Santiago kutuyu alarak hemen Ryze’ın peşine takıldı. Birkaç dakika sonra bir kapıya vardılar. Oldukça büyük olan bu kapı siyah renkteydi. Ryze hızlıca kapıyı ittirerek açtı ve içeriye koşturdu. Santiago hemen içeriye koştu. İçerisi sıcacıktı. Santiago yaşadığı her saniyeye şükrediyordu şu an. Kapılar kendiliğinden kapandılar. Santiago ortadaki büyük alanda daire şeklinde bekleyen 4 tane pelerinli insan gördü. Dışarıdaki fırtınanın aksine burası çok sakindi ve ortadaki alan çok parlaktı. Santiago kutuyu bırakarak yavaşça alana doğru ilerledi. Ryze yavaşça köşeye çekildi. Seremoni’ye karışmak istemiyor gibi görünüyordu. Santiago tam merkeze vardığında etrafındaki 4 insan şunları söylemeye başladılar:

“Suleyk Luh Vahlok, Suleyk Luh Vahlok! Viing Bo Hokoron Gemah Mahlaan, Viing Bo Hokoron Gemah Mahlaan! Cruentus… Spherexis! Alok einzuk!”

Santiago bu sözleri tam kalbinin merkezinde hissetmişti. Başı dönmeye başladı. Birden bilinç altına erişti. İşte o büyük kırmızı taş oradaydı. Sömürülen hatıralarından bazılarını da görüyordu. Taş haykırdı:

“Daha beni kontrol edemezsin! Çok güçsüzsün! Lakin beni yenersen… İşte o zaman sana karşı diz çökerim. Şimdilik sadece anılarının birazını geri veriyorum. Beni yenersen daha fazlasını alacaksın!”
Santiago kendinde geldiğinde pelerinlilerden birinin boğazını sıkıyordu. Hemen bıraktı. Adam boğazını elleriyle tutarak nefes almaya çalıştı. Etrafındaki pelerinliler bir oh çekti:

“Gücün çok fazlaydı. Normalde dizginleyebilirdik lakin bir Spherexis olunca… En azından hiçbirimiz ölmedik.”

Ardından oldukça güzel bir kadın Santiago’ya doğru bir adım attı. Pelerinlilerden biri olan bu kadın sarı saçlara sahipti. Lakin gözleri mor gözbebeklerine sahipti. Santiago oldukça heyecanlanmıştı. Kadın dudaklarını yavaşça aralayarak Santiago’ya ilerledi. Dudaklarını Santiago’nun dudaklarıyla birleştirdiğinde Santiago kendini heyecandan ölecekmiş gibi hissetti:

“Tıpkı Lyra gibi öpüyor. Neden bana onu andırdı acaba?”

Görüşü yavaşça bulanıklaşan Santiago yere düşerken Ryze onlara söyleniyordu:

“Bu yönteminizi gerçekten tasvip etmiyorum. Hiç mi hiç tasvip etmiyorum!”

SANTİAGO : İsyanın Runeterra YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin