3| Kaçış

8.7K 905 667
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!

İnsanlar anlaşılması güç varlıklardı. Yaptıkları her hatayı bilirler fakat bunu tekrarlamaktan da çekinmezlerdi. Sapkındık, bencildik, düşüncesiz ve acımasızdık. Kısacası insanı, insanlıktan en uzak yapan şeylere sahiptik. Bende öyleydim, ne kadar bencil olmamaya çalışsamda bencildim. Fakat, acımasız değildim, bir vicdanım vardı. İnsanlara zarar gelsin istemezdim, onlar üzülünce ben gülmezdim ve çok çabuk birine kin beslemezdim. Fakat Jungkook, kinimi ve yanında ki bitmez tükenmez öfkemi çoktan kazanmıştı.

Üç gündür buradaydım. Bu yalnızlık kokan dört duvar içinde nefes alıp veriyordum. Beni odaya kitlemişti, ne kadar bağırırsam bağırayım ne gelmiş, ne de beni buradan çıkarmıştı. Sadece sabah ve akşam yemek verip gidiyordu o kadar. İlk geldiğinde yüzüne yumruk atmaya çalışmıştım ve o, sanki başından bir bebek savıyormuş gibi beni savuşturmuştu. Ona göre cılızdım fakat bu kadar güçsüz olduğumu da düşünmüyordum.

Yüzümü yeni aydınlanan güneşin ışıklarını odaya armağan eden pencereden çevirip tavana döndürdüm. Canım sıkılıyordu. Odada kişisel bir banyo ve tuvalet olduğu için şanslıydım, yoksa Jungkook tuvaletim için bile beni buradan çıkarmazdı.

Bana sinirliydi. Bunu anlayabiliyordum, benden nefret ediyordu. Bende ona bayılmıyordum fakat bazı şeylere de göz yumuyordum. Ne kadar yumuşak bir kişiliğim olsa da asi biriydim. Kendimi ezdirmez ve başka birilerinin de ezilmesine göz yumamazdım. İşin aslı, garip biriydim.

Kapıdan gelen tıkırtıyla birlikte nefesimi tutarken gözlerimi tavandan ayırmadım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum fakat güneş ışıklarına göre sabahın erken saatleri olmalıydı. Yani, kahvaltı vakti.

"Uslanmışsın anlaşılan." dedi odada ki uzun süren sesizliği bıçak gibi kesen Jungkook. Beni kışkırtmaya çalıştığını biliyordum, son üç gündür bunu sıkça üzerimde uyguluyordu zaten. "Cezanın sonuna mı gelsek artık?"

Gözlerimi tavandan ayırmadım, ona bakmak istemiyordum. Beni burada zorla tutuyordu ve annemi bile arayamıyordum. Gerçi, istesemde arayamazdım. Çünkü, Jungkook beni odaya kilitlemeden önce telefonumu almıştı. Ki olsaydı bile, annemi arayıp Jungkook'un böyle bir şey yaptığını söyleyemezdim. Eğer bana böyle bir hareket yaptığını söylersem büyük ihtimalle çok kırılırdı. Onu üzmek istemediğim için sadece susmakla yetiniyordum. Her zaman ki gibi.

"Aşağıya gel, kahvaltı hazır." dedi odadan çıkmadan önce. Kapının kapanma sesini duyunca yataktan kalkıp sarsak adımlarla banyoya girdim. Kıyafetlerimden birer birer kurtulurken üzerimdeki anlamsız yorgunluk kendini oldukça belli ediyordu aslında, kollarımı bile kaldırmayacak kadar güçsüz hissediyordum kendimi.

Tamamen soyunduktan sonra kendimi sıcak suyun altına atıp kısa bir duş aldım. Üç gündür işemek haricinde bir eylem yapmamak bana hiç yaramamıştı. Tüm kaslarım sızlıyordu, ne kadar küçük bir sorun gibi gözükse de insanın canını yakan bir acıydı. Bundan nefret ediyordum.

Duşta fazla oyalanmayıp seri hareketlerle belime bir havlu bağlamış ve odama girip büyük ahşap gardırobun önüne geçmiştim. Kapaklarını açarken zihnimi yoklayıp eşyaları nereye koyduğumu hatırlamaya çalışıyordum. Elim benden bağımsız alt çekmecelerin birini açarken içindeki siyah baksırları görmemle rahatlamıştım. Oyalanmadan bir tanesini havlunun altından giyerken kapının sertçe açılmasıyla kafamı oraya çevirdim.

Jungkook'un çattığı kaşlarının altında ki koyu kahve gözleriyle göz göze geldiğimde kaşları yavaşça normale dönmeye başlamıştı. Bense ona doğru garip bir ifadeyle bakmakla yetinip geri önüme dönmüş ve dolaptan siyah tişörtlerden birini alıp üzerime geçirmiştim. Jungkook'un hâlâ orada olduğunu biliyordum ve bu beni rahatsız etmeye başlamıştı çoktan. Normalde Minjae'nin önünde giyindiğim çok olmuştu fakat Jungkook'un bakışları altındayken bu hayli zordu.

The Brothers |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin