7| Hoşgeldin Hediyesi

8K 873 1.2K
                                    

İyi okumalar!

Herkesin dış dünyaya gösterdiği bir dolu maskesi vardı. Sokağa gitmeden önce özenle maskelerini yüzlerine yerleştirirler, herkesi kandırarak yirmi dört saati atlatırlardı. Maskelerin yanında, bir de içimize ördüğümüz duvarlar vardı. O duvarların arası o kadar sıkı örülü olurdu ki, ne yıkması kolaydı, ne de içeri girmesi. Tabi bu her kişiye göre değişse de, büyük ihtimalle ben en zor kaleden içeriye girmeyi başarmıştım.

"Taehyung?" Hattın diğer tarafından gelen cızırtılı ve kısık ses ağladığını gösteriyordu. İki haftadır duymayı özlediğim ses beynimin duvarlarına nüfus ederken cevap olarak sessizliği seçtim.

İki haftadır kendimi zorlayarak Minjae'nin aramalarını açmamış, yüzünü görmemiş ve minik bedenimi kollarım arasına almamıştım. Ona ceza olsun diye seçtiğim bu yöntem, asıl bana ceza olmuştu.

"Tanrım! Telefonlarımı açtın sonunda!" diye bağırarak konuştuğunda telefonu yüzümden biraz uzaklaştırdım, Minjae'ye bunca yıldır öğretemediğim sesinin ayarını kontrol etmeliydi. Boy aynasından üzerimdeki formayı süzerken cevap vermemek için dilimi ıssırdım. "Taehyung, ben özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim, öz-" Bunun böyle uzayıp gideceğini bildiğimden olaya el attım. "Tamam, sus."

"Affedildim mi?" Sesindeki umut göz yaşartacak cinstendi, demek ki ceza işe yaramıştı. Fakat yine de sesimi sabit tutup "Her neyse," diye mırıldandım. Karşı hattan gelen derin bir nefes sesi ve bir burun çekmesiyle göğsüme bir sıkıtı düşmesi bir olmuştu. "Okula hazırlanmıyor musun?"

Ufak bir iç çekişten sonra cevap verdi, onu üzdüğümü bilmek kafamı duvarlara vurma isteğimi kabartıyordu. "Hayır, bu yıl okula sensiz başlama fikri beni bitiriyor Tae. Bu yüzden gitmeyeceğim."

Boğazıma inen yumruyu yavaşça yutkunarak geçirmeye çalıştım, lakin bir tık bile yerinden oynamamıştı, aksine olduğu yeri özümseyerek canımı yakıyordu. Sesimi titrememesi için kontrol ettim. "Minjae," İsmindeki yılların tozu bir anda kalkmış ve gözlerimin yaşarmasını sağlamıştı. "Yapma ne olur, bu durum zaten zor, bir de sen olanaksız kılma."

"A-ama orada yeni arkadaşların olacak!" Göremesemde şuan ağladığını biliyordum, yılların bile önümüzde diz çöktüğü şu anda Minjae'yi bu kadar iyi tanımanın keskin acısı ciğerlerimi yakıyordu. "Beni unutacaksın." diye mırıldandı yarım kalan sitemini sonlandırırken.

İçimden beni nasıl bir ithamla suçladığını yüzüne haykırmak istiyordum fakat onun yerine susmayı tercih ettim. Ben sustum ve Minjae susmamdan yararlanarak içindeki tüm birikmişleri döktü. "Yeni arkadaşların, dostların olacak. Ve yıllar önce sokak köşesinde tanıştığın eski Minjae, yine yalnız kalacak."

"Hayır." diye fısıldadım, ayakta durmaktan yorulan bacaklarımla yumuşak yatağıma oturdum. "Öyle bir şey olmayacak, sana söz veriyorum." Derin bir nefes aldım. "Şimdi hazırlanıp okuluna gidiyorsun."

"O zaman sende arkadaş edinme." Titrek sesi burukça gülümsememe neden oldu. "Tamam," diye mırıldandım. "Arkadaş edinmek yok."

"Ve her gün arayıp konuşacağız, beni haftada en az bir kez görmeye geleceksin." Durdu, hızlı konuşmak onu yormuş olamalıydı. "Tamam mı?"

Gözüm duvardaki saate kayarken hızla yerimden doğrulmuştum. "Tamam, şimdi kapatmam lazım, sonra ararım ben seni." Minjae'nin suratına telefonu kapattığımı görmezden gelip dolabın kenarında duran siyah spor ayakkabıları giydim. Kahvaltı saatine geç kalmak yaşamak istemediğim şeyler listesinin başını çekiyordu. Çünkü bizim piknik yaptığımız günden bu yana geçen iki hafta boyunca Bay Jeon'u annem sayesinde biraz daha çözebilmiştim. Yumuşak, ailesine değer veren, bana göre absürt fakat anneme göre çok önemli olan bazı kuralları vardı. O kurallardan bir tanesi de ev halkının sabah sekizde kahvaltı masasında olmasıydı. Dedim ya bana göre sıradışı oluşundan dolayı bir türlü alışamamıştım bu kurala. Ve böyle giderse yakında bir uyarı alacaktım sanırım.

The Brothers |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin