15| Cevapsız Sorular

8.8K 927 924
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!

Toplumda görünürde olmayan, fakat varlığını derinden hissedilen bir takım kalıplar vardı. Ya o kalıplara uyup, hayatınız boyunca sıradanlığa gömülene kadar yaşardınız, ya da başka zihinlerin size biçtiği kalıplara uymaz, o sıradanlıktan dışlanırdınız. Toplumdan gittikçe uzaklaşırken, yavaş yavaş yanınızdaki insanlar da sizden uzaklaşır ve yalnızlığın nefesini ensenizde hissederdiniz. Bir toplum tarafından dışlanmak kötüydü, insanların size sanki bir suçluya bakar gibi bakması kötüydü. Üzerimdeki bakışlar kötüydü, kulağıma dolan yalanlarsa değeri biçilemeyecek kadar aşağılıktı.

Üzerimdeki onca gözden kurtulup adımlarımı okulun arka bahçesinde kalan küçük banka çevirdim. Yalnızdım, Jinyoung başıma gelen olayı duyunca yanımdan ayrılmaya bile yeltenmemişti, zira her şey için kendini suçluyordu. En sonunda Mark'la birlikte gidebilmesi için Jinyoung'u zar zor ikna edip yanımdan gönderebilmiştim. Parmaklarım cebimde titreyen telefonu bulduğunda arayanın kim olduğuna bakmadan cevapladım. Karşı hattan gelen cızırtılı sesle birlikte daha sonra kulağıma hırıltılı bir nefes ilişti. "Taehyung..."

"Yoora," dedim sakin bir şekilde, yaptığım şeyin ağırlığını omuzlarımda taşımak o an için umrumda değildi. "Ne yaptınız?" Tanıdık sesin ince tonunu duyunca dinlemeye başladım. "Hallettik, dediğin gibi yüzlerimizi saklayarak gittik yanına, bir şeyden şüphelendiğini sanmıyorum." Yoora'nın biraz daha soluklanmasına izin verip konuştum. "Nasıl yaptınız?"

"Planladığımız gibi, kafeye girmeden önce onu arka tarafa çekip hırpaladık. Korkmuşa benziyordu." Dudaklarımın arasından sıkıntı dolu bir nefes peyda oldu, telefonu eski okul arkadaşıma teşekkür ederek kapattım. Yaptığım şeyden gurur duymuyordum, lakin bunu yapmaya mecbur bırakılmak beni zorluyordu. Sungmin'i eski okul arkadaşlarıma hırpalatmanın etik bir davranış olmadığının farkındaydım, fakat vücudumdaki neredeyse izi kalmayan morluklar sızım sızım sızlarken vahşi bir şekilde intikam arzusuyla doluyordum. Değişiyordum, eski Taehyung'tan kalan merhametin kalıntıları vicdanımı boğsada hemen üzerine umursamazlığın ince fakat koyu örtüsünü örtüp geriye kalan son insani duygularımında sesini kestim. Canım yanıyordu, lakin canımın neden yandığını bilmemek daha da kötüydü.

Sonbahara eşlik eden son yaz rüzgarları yerini soğuk bir esintiye bıraktığında üzrimdeki ince ceketten içime işleyen hava tüylerimi ürpertmişti. Oturduğum yerden yavaça kalktım, tek tük öğrencilerin bulunduğu okul bahçesini yavaş bir şekilde arşınlayarak çıkıp kafamın estiği yere gitmeye başladım. Adımlarım beni yönlendiriyor, bilmediğim bu sokaklar da yalnızlığıma şahitlik ediyorlardı. Keyifsizdim, kaşlarım hafifçe çatılmış, dudaklarım ince bir çizgi halini almış, gözlerimse tüm duygularımın korkusuna kapkara bir renge bürünmüştü.

Sungmin'i hırpalatma kararını aldığımdan beri içimi yakıp kavuran bu ateş beni yaptığım hareketleri sorgulamaya itiyordu. Yanlış olduğunu bildiğim halde kendime hakim olamadığım için vuku bulan bu olay karşısında vicdanım rahat durmuyordu. Hak etti, diyordum sürekli, ruhumu böyle kandıramayacağımı bilmeme rağmen her dakika bunu tekrarlıyordum. Sungmin bunu hak etti.

Yanımda ani bir frenle duran arabanın yüksek sesi irkilmeme neden oldu. Ürkek gözlerim yavaş bir şekilde açılan filtreli camın ardından soğuk bakışlarıyla bana bakan Jungkook'la buluşunca baygın bakmaya devam etti. Jungkook'u umursamadan ellerimi cebime koyup tekrar yürümeye başladım, ancak üçüncü adımımda arabanın kapısının sertçe kapatılmasının ardından kolumda hissettiğim güçlü elle durabilmiştim.

"Nereye gidiyorsun?" Jungkook'un gözüne tüm boş duygularla bakıp cevap vermemeyi seçtim. Halim yoktu, dermanım yoktu, Jungkook'a laf yetiştirecek enerjim bile yoktu. Sadece gözlerine bakmamın ardından çakmak çakmak parıldayan kahverengi gözlerinin arkasında yanan ateşi gördüm. Cevap vermememin üzerine kolumu daha sıkı tutarak gerisin geri arabasına ilerlemeye başladık. Seri bir şekilde yolcu kapısının kolunu açıp beni içeriye ittirdiğinde itiraz etmeden oturdum. Kısa bir sürede sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdığında üzerindeki keskin aurayı hissedip sustum. Sinirliydi, hem de öylesine çok sinirliydi ki, arada dudaklarını hışımla açıp kapatıyor, daha sonra ise tekrar susuyordu.

The Brothers |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin