16| Nefret Edemiyorum

8.5K 901 1.5K
                                    

Yorum istiyorum :')

Hataları varsa affola. İyi okumalar!

[BTS- I need U (Piyano Cover)]

Kalbimizin gizli kuytularında belki de hâlâ tadını almadığımız onlarca duygu vardı. Bu duygular karanlıkta gizlenir, lakin yeri geldiğinde de tam kalbimizin merkezine çökerlerdi. Tecrübesizdik, bu yoğun karmaşa karşısında yeni doğmuş bir bebeğin masumiyeti kadardık ve elimiz ayağımız birbirine dolanır bir çıkmaza yuvarlanırdık. Elim kolum bağlıydı, bende sessiz sedasız bir çıkmaza yuvarlanırken elimden tutup beni kurtaracak kimse yoktu. Afallamıştım, suratıma tokat gibi çarpan yalnızlığım tökezlememe neden oluyordu. Evde yalnızdım, okulda yalnızdım, dahası kendi içimde bile yalnızdım. Annem ve Bay Jeon sürekli davetlere katılıyor; Jinyoung, Mark'la sevgili aşamasında emin adımlarla ilerlerken sadece ona vakit ayırıyor, Bogum'un sınavlarının olduğunu öğrendiğim için ona mesaj atmıyordum. Jungkook'sa o günkü kavgadan sonra eve gelmez olmuştu. Beş gündür ne kokusunu soluyabiliyordum, ne de varlığının rahatsız edici fakat hoş tadına varabiliyordum. Jungkook yoktu, üstüne Minjae'de bana kapılarını kapatmış bir haldeydi. Yalnızlık kuyusunun dibinde kendi kendime çırpınırken kimse sesimi duymuyordu.

Elimdeki kalemi sertçe odanın içini fırlatarak karaladığım yüze baktım. Jungkook'un tüm ayrıntıları eskizle birlikte beyaz kağıdı süsler vaziyetteydi. Dudakları gerilmiş, sadece birkaç defa gördüğüm tavşan dişleri hemen gülüşünün içinde yer almış, gözlerine eklediğim ufak yıldızlarla yine her zamanki gibi güzel gözükmeyi başarmıştı. Sinirden dolayı dolan gözlerim hemen dudaklarının altındaki bene odaklandığında öfkeyle kağıdı buruşturup odanın başka bir yerine hırsla fırlattım. Gözlerimi kapatsam bile yüzünün yumuşak hatları, kırmızı dudakları, suratının en küçük detayı aklımdan çıkmıyordu. Delirmek üzereydim, Jeon Jungkook beni delirtmek üzereydi.

Telefondan açtığım depresif müziği kapattığımda aşağıdan gelen gürültülü kahkahalarla birlikte kaşlarım çatıldı. Kucağımdaki kağıtları yatağın üzerine gelişi güzel atıp bir çırpıda ayağa kaktım, odadan çıkarken üzerimdeki sade eşofman umrumda değildi. Merdivenleri seri adımlarla indiğimde konuşma seslerini takip ederek arka bahçeye çıktığımda gördüğüm manzarayla kaşlarımı kaldırdım. Hoseok, Jimin, Yoongi, Jin ve Namjoon bahçedeki oturma grubuna oturmuş konuşuyorlardı. Beynim gördüklerini anlamlandırmaya çalışırken gözlerim hemen başka bir bedeni aramaya başlamıştı. Jungkook'un arkadaşları burada olduğuna göre o da buradaydı, kalbim anın verdiği hisle deli gibi çarptı, heyecanım boğazıma bir bir dizilirken beş gün önce olan konuşmamız beynimin kuytularında yankılanıyordu.

"Taehyung!" Hoseok'un adımı seslendiğini işittiğimde gözlerimi etraftan koparıp bana bakan kızıl saçlı çocuğa gülümsedim. "Buraya gelsene!" dedi, neşesini dudaklarına yaydığı geniş tebessümden anlayabiliyordum. Jimin'in anında bana dönen bakışlarıyla bahçeye çıktım. "Taehyung!" Bu sefer adımı seslenen ses Jimin'indi. Neredeyse koşar adımlarla bahçeyi arşınlayarak bir anda üzerime atlayınca geriye yalpalamış fakat Jimin'i düşmeden önce kalçalarının altından tutabilmiştim. "Sende mi buradaydın?" dedi sevimli bir çocuk gibi bana sırıtan Jimin, tam şu an Jimin'in ışıltılı gözlerine bakarken yalnızlığın soğuk yellerinin içimi terk ettiğini hissettim. "Ama Jungkook burada olmadığını söylemişti." Jimin'i kucağımda daha rahat edebilmesi için bir kez hoplatıp tekrar tuttuğumda tam arkamdan gelen bir öksürük sesiyle dikeldim.

"Jimin, onun kucağında ne yapıyorsun?" Beş gün sonra ilk kez duyduğum naif sesiyle birlikte kalbime saplanan dişli hançerin tüm zehri damarlarımda akan kana sızdı. Jimin'i tutan ellerim tam hissizleşti derken küçük beden kucağımdan inmiş ve Jungkook'a ters bir bakış atarak koluma girmişti. "Yemedik Taehyung'u." diye homurdanan Jimin'e gerginlik dolu bir gülümseme bahşedip arkamızda Jungkook'un ayak sesleriyle birlikte masaya geldik.

The Brothers |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin