11| Kokusunu Solumak

8.5K 921 833
                                    

İyi okumalar!

[Jungkook - 2u]

Nefret, aynı aşk gibi güçlü bir duyguydu. İnsanın içini yakar, gözünü kör eder, bizi sağırlaştırırdı. Tehlikeliydi, bir bıçak misali insanın derisini yarar, kanını kaynatırdı. O saf nefreti içinde taşıyan biri, onun acımasızlığına kapılır kendini kaçarken çıkmaz sokakta bulurdu. Kaçamazdı, öfkesinden kaçsa, sinirinden kaçsa, yine de nefreti onu yaklardı. Bilmiyordum, bu kadar güçlü bir duyguyu hiçbir zaman tatmamıştım. Hayatımda yer edinen sayılı insanlarıda kendim seçerdim, nefret edeceğim kimse yoktu. Kontrolün elimde olmasını severdim, fevri olmaz, sakin ve emin adımlarla ilerlemeye çalışırdım. Fakat, kısa bir süre önce hayatım kulvarından çıkmaz, boş bir arazide sürüyordu. Jungkook adında bir oğlan, hayatıma girmiş, kararlarımı sorgulatmış, fevri ve düşüncesiz hareket etmeme neden olmuştu. Belki diyordum, belki nefret ederim. Lakin olmuyordu, henüz içimdeki yanmayan nefret ateşleri beni bir durgunluğa sürüklüyordu.

Keskin bir soğuk sırtamdan girip tüm bedenime yayıldığında uyku ile uyanıklık arasındaki kısa çizgide bocaladım. Rüzgarı tenimde hissediyordum, sonbaharın asi tutamları bir kamçı misali sırtıma şaklarken olduğum yerde titredim. Üşüyordum, lakin bir yandanda yanağım ve kollarım sıcak bir bedene yaslı bir halde yanıyordum. İlkel bir içgüdüyle kollarımı daha çok sıklaştırıp kendimi sıcak bedene yasladığımda arkamda kalan bir kolda belime sarılmış beni sabitlemişti. Sıcak bir beden, huzurlu bir uyku ve eşsiz bir lavanta kokusu, işte bunlar şimdiki halimi anlatmaya yetebilirdi.

Biraz daha mayıştığım sırada duyumsadığım kokuyla birlikte ciğerlerim açıldı. O kadar harikaydı ki, kokunun kaynağını bulmak için karşı konulamaz bir istek duymaktaydım.  İçimde ki bastırılamaz hisle burnumu yanağımı yasladığım kumaşa hafifçe bastırdım. Tanrım, çok güzel kokuyordu. Fakat koku tanıdıktı, beynim var olan kokuyu önceden aldığı bir kokuyla eşleştirdiği sırada bedenime sarılı kollardan birazcık yukarıya kaydım. Gözlerim kırpışarak aralanırken göz bebeklerimin ilk başta ayırt ettiği yüz ciğerlerimdeki tüm nefesi yaktı.

Dünün acı hatıraları bir bıçak misali zihnimi kestiğinde hafif bir baş ağrısı kendini göstermişti bile. Sanki gecenin altında yanımdaki eşsiz kokulu çocukla yıldızları sayan ben değildim. Hatıralar silik ve biraz buğuluydu. Fakat oradaydı işte, varlığını hatırlatırcasına ağrıyan başımda, lensler yüzünden rahatsız gözlerimde ve en önemlisi de kalbimdeydi. Bana zihnini, acılarını açan Jungkook, benden de aynı karşılığı bulmuştu.

Bakışlarımı hemen yanımdaki çehresinde gezdirdim. Kirpiklerinin ahenkle etrafını çevrelediği göz kapakları acılarını saklarmışçasına örtülmüş, gölgeleride elmacık kemiklerine vurmuştu. Her zaman kızarık duran dudakları hafifçe solsada renginden ödün vermeyerek hâlâ parlaklığını koruyordu. Gözlerimin dolaştığı bu eşsiz manzara kalbimin sıkışmasını sağlayacak kadar güzeldi.

Bir süre daha izledim öylesine onu, parmaklarım korkarcasına yüzünde dolaşmak için karıncalanıyordu, lakin kendimi dizginleyerek bu duygumu törpüledim. Şimdi olmazdı, benden bu kadar nefret ederken ona dokunmak, kendime ve gururuma bir hakaret olurdu.

İçimdeki bitmek bilmeyen kavgama bir ara verdim ve Jungkook'un belime sarılı kolundan kurtularak geri çekilmiştim kalçamın üzerinde. Hareketlenmem nedeniyle yerinde rahatsızca kıpırdanan Jungkook'ta sık kirpiklerini aralayarak uyanmıştı. Gözlerimi yüzünden çekmek için büyük bir çaba sarf etsemde olmuyordu, şişmiş gözleri ve küçük bir çocuk gibi sürekli yaladığı dudaklarıyla öyle sevimli geliyordu ki gözüme, nerdeyse soğuk kanlılığımı kaybederek yanaklarını sıkmak istiyordum.

The Brothers |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin