8| Yanlış Anlaşılmalar

8.4K 850 1.3K
                                    

Duvarlarım vardı; kalın taşlarla ördüğüm, her bir taşını acılarımla tutturduğum kalın duvarlarım. Küçük yaşta babasızlığın ne demek olduğunu öğrenmiş, belki de olması gerekenden daha erken yaşta büyüdüğüm için kendi ruhumun önüne ördüğüm surlarım daha kalındı. Aşılamaz değildi ancak onları geçmeninde o kadar kolay olduğunu söyleyemezdim. Belki de bu yüzden tek yakınım Minjae idi.

"Tae, neden yemeğini yemiyorsun tatlım?" Annemin sesiyle birlikte bakışlarımı tabağımdan kaldırıp anneme çevirdim. "Zaten dün akşam yemeğine de inmedin. Bir sorun mu var?"

Zihnim hemen bir acil durum yalanı oluştururken salona giren Jungkook'la açılan ağzım kapandı. Soğuk bakışları benim gergin gözlerimle kesiştiğinde dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. Dünden beri onun yüzünden odamdan çıkmamış, akşam yemeğine de inmemiştim. Ve şimdi onunla hazırlıksız bir şekilde karşılaşmak beni germişti.

"Günaydın." dedi kısık bir sesle, yanımda ki sandalyeye otururken burnuma dolan taze kokusuyla ağzıma attığım ekmeği bir süreliğine çiğnemeyi bırakmıştım. Bu kadar yoğun kokmayı nasıl başarabiliryordu anlamıyordum.

"Günaydın Jungkook," Annem yüzündeki gülümsemeyle Jungkook'a baktığında o bunu takmamış ve tabağını doldurmaya başlamıştı. Bakışlarım hemen anneme döndüğünde az önce gülen gözlerin yerini dolduran buruk ifadeyi görmek sinirimi bozmuştu.

Kendimi zorlayarak ağzıma attığım peyniri çiğnedikten sonra ayaklandım. Annemin gözleri anında bana döndüğünde soru sorar bir biçimde baktı. "Daha bir şey yemedin, nereye gidiyorsun?"

"Doydum," diye kısaca cevapladım ve salondan ayrıldım. Dünden beri içimde oluşan sıkıtı bir türlü bitmek bilmiyordu. İlk başlarda Jungkook'un bu saçma tehditlerini dikkate almamak benim hatamdı, onu ve çevresini küçümsemiştim. Lakin dün küçümsediğim insanların içinde rezil olmak aklımın başıma gelmesini sağlamıştı.

Görevli teyzeden çantamı alırken ona iyi günler diledim ve dış kapıyı aralayıp bedenimi sonbaharın gereğinden fazla sıcak olan havasına attım. Gözlerimi kısıp bahçe kapısının oraya bir bakış attım fakat görünürde bir araba yoktu. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp havayı derince soludum. Bu sırada arkamda kalan kapının açıldığını işiten kulaklarıma bir nefes değdi. "Nereye gidiyorsun Taehyung?" diye sordu, bedeni tam arkamda olduğu için vücudunun yoğun sıcaklığını hissedebiliyordum.

"Seni ilgilendirmez." diye mırıldandım. Bugün hiç Jungkook'la uğraşacak havamda değildim. Bir adım ileri atıp ondan uzaklaştım, ondan ve yalancı dokunuşlarından nefret ediyordum.

"Taehyung," Sesindeki alaylı tınıyı duyumsayınca sabırla iç çektim. Jungkook tüm asaletiyle önüme geçerken kokusunu almamak için nefesimi tuttum. "dün ki hediyemi beğendin mi?"

Tekrar kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatırken hafif bir gülüş yerleştirmeyi ihmal etmedim ve insanı içine çekecek kadar derin olan gözlerine baktım. "Peki sen benim süprizimi beğendin mi?"

Dudakları daha da çok gerilirken keşke bu kadar yakışıklı olmasaydı diye düşündüm, keşke içi daha güzel olsaydı. "Sonunda yaptıklarıma bir cevap verebildin Taehyung, bir an cidden çok sabırlı biri olduğunu sandım."

Hahlayıp meydan okurcasına dikildim karşısına. "Bundan sonra yaptığın her şeyin karşılığını alacaksın Jungkook, emin olabilirsin."

"Güzel," diye mırıldandı, gözleri kısa süreliğine yüzümü turlamış ve ukalaca gülümsemişti. "Bekliyor olacağım."

Hâlâ gözlerinin içine bakarken duyduğum korna sesiyle bakışlarımı yavaşça bahçe kapısına çevirdiğimde Jinyoung ve Bogum'u görmüştüm. Jungkook'a kısaca döndüğümde onunda pür dikkat Bogumgile baktığını gördüm, fakat yüzünde tanık olduğum şey bu sefer saf bir öfkeydi. "Onunla mı gidiyorsun okula?"

The Brothers |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin