😅Selaniklim Çatlak Bir Bilim Adamı 😅

104 7 0
                                    

Kulaklarıma dolan bip sesleri bana acilen gözlerimi açmam gerektiğini söylüyordu. Ama bu sesler nerden geliyor ki ? Telefonum böyle sesler çıkarmazdı. Hareketli şarkılara ayarlıydı. Çalar saatim de yoktu. Ama açmak istediğim gözlerim bana itaat etmiyorlardı. Sanki göz kapaklarımın üzerine iki tane fil oturmuştu ve yıllar boyu da kalkmaya hiç niyetleri yoktu. Aynı yüzsüz misafirler gibiydiler. Boğazım ise çöldeki kumdan daha berbat şekilde kuruydu. Yutkunamıyordum. Göz kapaklarımı kaldırmak için bir süre kendimle savaştıktan sonra sonunda yavaş yavaş hareket etmelerini sağladım. Hafif araladığım göz kapaklarımın arasından güçlü bembeyaz bir ışık girince hemen ister istemez yüzümü buluşturdum. Tekrar gözlerimi açabildiğimde sevimsiz ameliyathane ışığıyla karşılaştım. İyi de benim burada ne işim vardı? Yatağıma yattığımda gayet sağlıklıydım. Başımı sol tarafıma çevirdiğimde bip seslerinin nerden geldiğini de öğrenmiş oldum. Yanımdaki monitörden çıkan kablolar vücuduma doğru sinsice saldırıya geçmişlerdi. Başımı bu sefer de vücuduma doğru çevirdiğimde yeşil çarşafın altında çıplak olduğumu gördüm. Kahretsin. Bana ne olmuştu? Elektrotlar vücudumun büyük kısmını istila etmişti. Sol kolumdaki serum hortumunu takip ettiğimde üç farklı serumla göz göze geldim. Biri yeşil biri sarı biri maviydi. Üçü de ayarlanan bir mekanizma ile aynı anda damarıma karışıyordu. Sağ kolumda tansiyon aleti ve parmağıma da oksimetre bağlıydı. Vücudum da sanki ilaçla uyuşturulmuş gibiydi. Hiç kımıldatamıyordum. Burda neler oluyordu? Neden kimse yanımda yoktu? Neden bana neler olduğunu söyleyen biri yoktu? Ağzımı açsam da sesim çıkmıyordu. Peki beni kim, nasıl burdan kurtaracaktı? Odanın her yeri bir sürü makineler ve ilaçlarla donatılmıştı. Sanki özel bir labotuvar ve ameliyathanenin karışımını andırıyordu. Enfes B vitamini kokusu da etrafı sarıp sarmalamıştı. Midem içimde ters döndüğünde içim bulandı ama saniyesinde de bulantım durdu. Bu nasıl oldu ki diye düşünürken birden kapı hafif bir şekilde açıldı ve içeri Selaniklim girince rahat bir nefes aldım. Tam kurtarıcım geldi diye sevinirken üzerinde yeşil ameliyathane önlüğü ve onun üzerine de beyaz doktor önlüğü giymiş olduğunu gördüm. Başında mavi tonlarda bandana bağlıydı. Önlüğünün üzerinde ilaç ve kan lekeleri vardı. Steteskobu da boynunda asılıydı. Ama Selaniklim cerrah değildi ki. Neden bunları giymişti ? Sadece çocuk hastalıkları uzmanıydı. Neler dönüyordu burada? Neden Benim hiç fikrim yoktu? Bu endişemi katlandırdığında başını yüzüme doğru çevirip o tatlı içimi ısıtan gülüşüyle "Demek uyandın bal gözlüm. Bu kadar çabuk uyanacağını beklemiyordum" diyerek hızlıca yanıma geldi. Fakat hâlâ sesim çıkmıyordu. Ağzımı açıp kendimi zorlandığımda parmağını dudaklarımın üzerine kapatıp "Şişşt kendini hiç zorlama Öz'üm. Daha en az iki saat sesin çıkmacak. Verdiğim ilaçların yan etkisi. Ama ben sana neler olduğunu anlatacağım. Çünkü o akıllı beyninden geçen soruları gözlerinden bile okuyabiliyorum" dedi kendinden emin bir ses tonuyla ve steteskobunu boynundan aldı. Hafif tebessüm edip "Fakat önce kontrol ve testlerini yapmak zorundayım. Herşeyin yolunda gittiğini görmeliyim" diyerek üzerimdeki yeşil çarşafı yavaşça bacaklarıma kadar açtı. Kahretsin. Şuan Selaniklim'in önünde çırılçıplak yatıyordum. Vücuduma milyonlarca elektrot bağlıydı. Karnımın üzerine de küçük bir ekran mı monte edilmişti yoksa bana mı öyle geliyordu? Nico ekranın üzerinde parmağını gezdirdi ve steteskobunu kulaklarına taktı. Ucunu göğsümün üzerine koyunca otomatik olarak derin nefes almaya başladım. Aşağıya doğru indiğinde steteskobu iyice kalbimin üzerine bastırdı. Monitöre bakıp kontrol ettikten sonra gülümseyip "Çok güzel bal gözlüm. Herşey istediğimden daha iyi gidiyor. Bu kadarını beklemiyordum. Bu zamana kadar görmediğim bir bağışıklık sistemine sahipsin. Tüm verdiğim ilaçların yan etkilerini başarıyla dışarı atmayı başardın. Alması gerekenleri organlarına iletti. Üstelik tek bir sorun bile çıkmadı." diye yavaş yavaş açıklama yaptığında hâlâ neden bahsettiğinden bir fikrim yoktu. Karnıma tablet şeklinde bir ekran monte edilmesi ve çıplak vaziyette olmak beni fena hâlde korkutuyordu. Sağ tarafıma başka bir monitör çekip eline kabloları alınca "Şimdi sıra testlerinde bal gözlüm. Merak etme hiç canın yanmayacak. Bir şey hissetmeyeceksin" deyip ucunda iğne olan elektrotlara benzer şeyleri karnımın sağ yanına batırdı. Canım yanacak diye bekledim ama dediği gibi hiç bir şey hissetmedim. Üzerlerine de mavi, yeşil ve sarı renkli bantlar yapıştırdı. Monitöre dokunup birşeyler yaptı."Evet herşey yolunda. Sıvı miktarın istediğim noktaya ulaştı. Fetüsün boyutu ve kilosu da öyle. Kalp atışları gayet normal. Gelişimi hızla ilerliyor'' dediğinde şaşırıp kaldım. Ne fetüsü? Ne sıvısı? derken "Şimdi sana neler olduğunu açıklayabilirim bal gözlüm" dedi monitörden ellerini çekip gözlerimin içine bakarak "Sen çok akıllı bir kızsın. Söylediklerimi yadırgamayacağını biliyorum" deyip parmağıyla yanağımı okşadı. İçim titredi. Kalp atışlarım hızlanınca "Sakin ol Öz'üm. Korkulacak bir şey yok. Şuan burada olmanın nedenine gelecek olursak çok büyük bir adımın senin tarafından atıldığını söylemek isterim" dedi sakin bir şekilde gülümseyerek karnımın üzerindeki tablet benzerin şeyin ve bağlı olan iğnelerin boş kısımlarında diğer elinin parmakları yavaşça dolaştı. "Bal gözlüm şuanda karnında biricik kızımız büyüyor ve iki ay üç hafta sonra bizim aramıza katılacak" diye söyleyince kulaklarım yanlış mı duymuştu acaba? Kızımız mı demişti? Ben..hamile miydim? Ama bu nasıl olurdu? "Gözlerinden ne kadar şaşırdığını görebiliyorum bal gözlüm. Yanlış değil doğru duydun. Tam tamına iki ay üç hafta bir kızımız olacak ve sen hamileliğin üçte biri süresinde hamileliğini tamamlayan ilk anne olacaksın. Düşünebiliyor musun? Dünyada ilk kez dokuz aylık süreyi üç ayda tamamlayan ilk anne. Merak etme bebeğimiz dokuz aylık bebekler gibi sağlıklı dünyaya gelecek. Bunun için her türlü önlemi aldım. İki ay üç hafta boyunca seni burada ağırlayacağım. Kendim tarafından özel hazırladığım odamda. Tek kötü yanı seni yataktan kaldıramayacağım. Ama her türlü konforu sana sağlayacağım. Söz veriyorum." dediğinde duyduklarıma hâlâ inanamıyordum. Nico benim üzerimde deney mi yapmıştı? Saçlarımı okşayıp "Bana güven bal gözlüm. Göreceksin dünyada çığır açan bir kadın olacaksın. Ve dünyanın en sağlıklı ve en zeki kızı bizim kızımız olacak. Çok mutlu bir aile olacağız. Bunu liseden beri bekliyordum ve planlıyordum. Yıllarca çalıştım ve deneyler yaptım. Şimdi ise gerçek oluyor hayallerim" deyince gülümseyerek gözlerimin içine baktı. Aman Allah'ım. Bunca yıl sonra sevgilim olmuştu. Ve sevgilim çatlak bir bilim adamı mı çıkmıştı? Hem beni hem de keçileri kaçırmıştı Selaniklim. Şimdi ne yapacaktım? Burdan nasıl kaçacaktım? Ama daha önce bu üstümdeki tablet benzeri şeyi nasıl çıkaracaktım? Utku beni bulabilir miydi acaba? diyerek düşüncelerimle savaşırken Nico ben görmeden eline aldığı şırıngaya ilaç çekmeye başladı. Şırıngaya bir kez parmağıyla vurup "İlaç saatin bal gözlüm. Buna kısa zamanda alışacaksın eminim" diyerek kalçama doğru eğilip iğneyi yavaşça  batırdığında gözlerimin önünde rengarenk benekler uçuşmaya başladı. Göz kapaklarım ağırlaşınca tamamen karanlığa gömüldü. Biri bacağımı hunlarca dürtüp homurdanınca aniden yataktan düşüp yerle öpüştüm. Kafamı kaldırıp "Neler oluyor ya?!" diye bağırarak doğruldum. Odamda olduğumu gördüğümde rahatlayamadan gözlerinin içinden volkan patlayan büyükannem karşılaştım "Ne bağırıyorsun? Sağar mıyım ben?" dediğinde kızgın bir ses tonuyla "Büyükanne asıl sen neden beni o koca bastonunla dürterek yataktan düşürüp uyandırıyorsun peki ?" diyerek sorduğumda kaşlarımı çatıp "Uyanmıyorsun da ondan!!!" dedi kaşlarını çatarak karşılık verdi. Saate bakıp "Off saat daha sabahın dördü büyükanne. Niye bu saatte uyanayım?" dediğimde iç çekerek kalkıp yatağıma geri yattım."Bak hâlâ uyuyor. Kalksana Öznur. Buraları iyice boşladım anlaşılan" deyip popoma bastonuyla vurunca "Ya büyükanne!!! Sabahın köründe kalkıp ne yapayım? İnek mi sağacağım yoksa yumurta toplayacağım? Ne istiyorsun benden? Bırak rahat rahat uyuyayım..." dediğimde bıkkın bir şekilde. Zaten tüm gecem kabusla geçmişti. Biraz sakin bir uykuya ihtiyacım vardı. "Dile bak dile. Bir de evlenecek. O zaman ne yapacaksın? Dur uyuyayım mı diyeceksin kocana?!" diye yüksek sesle çemkirince "Tabi ki gel beraber yatalım sevgilim. Sabahın köründe kalkmaya hiç gerek yok diyeceğim ve sarılarak uyuyacağız" deyip alay eder gibi gözlerimi devirdim."Vay edepsiz! Büyükanne ile dalga geçiyor bir de! Çabuk kalk yoksa baston kafana iniyor" dediğinde yatağımdan öyle bir fırladım ki kesin dünya rekorlar kitabına giderdi. Aynı anda Allah'ım ne gibi bir günah işledim de kafama büyükannemi sardın diyerek içimden geçirdim. Hazır olda beklerken"Yürü elini yüzünü yıka. Sonra kahvaltı edeceğiz. Ve bana ne dolaplar çevirdiğinizi anlatacaksın!" dedi otoriter bir ses tonuyla. Başımı uykulu bir şekilde esneyerek sallayıp banyoya yöneldim. Daha ayılmama fırsat vermeden bir ton fırça yemiştim büyükannemden. Pazar günü Selaniklim ile kaçmamın ceremesini çekiyordum. İki gün boyunca benden uzak tutup durumu anlamışlardı. Fakat bu benim büyükannemdi. İllahiki annemden emdiğim sütü burnumdan getirecekti. Elimi yüzümü ayılmak için bir ton suyla yıkadıktan sonra saçlarımı da düzelttim. Aynaya bakıp dil çıkarıp banyodan odama geçtim tekrar. Büyük ihtimalle büyükannemin bastonunun şiddetiyle uyanmanın yan etkisi dolasıyla kafayı yemiştim.   Neyse ki büyükannem odamdan çıkmıştı. Üzerime lacivert uzun taytımı ve Selaniklim'in haberi olmadan ondan yürüttüğüm mavi tişörtünü giydim. Tıpkı huzur veren deniz mavili yarim gibi kokuyordu. Bana kendi gibi şans getirmesini dileyerek kolyemi tutarak mutfağa doğru yürüdüm. Annem ile büyükannem masaya oturmuş bekliyorlardı. Gülümseyip "Günaydın" dediğimde "Günaydın güzel kızım" dedi annem gülümseyerek "Gün çoktan aydı da senin bir taraflarında pireler uçuşuyor!!!" deyince büyükannem gözlerimi devirdim. "Anneanne rahat bırak kızımı. Bu saatte niye kalksın? İşe gitmeyecek ki" diyerek araya girince ''Tabi yok! Neden çünkü hanımefendi okulunu yarım bıraktı. Okulunu bitirseydi şimdi hastanede işinin başında olacaktı!!!" diye trilyonuncu kez okulum ile de fırçasını atınca "Büyükanne lütfen kahvaltı etmeden fırça atmasan. Bende hazımsızlık yapıyor sonra'' deyip sandalyeme oturdum. Ya sabır çekerek portakal suyumdan bir yudum aldım. Bünyem allak bullak olmuştu sabah sabah."Dökül bakalım küçük hanım" deyince büyükannem meraklı bir şekilde "Neyi?" dedim hiç bir şeyden haberim yok gibi davranıp "Neyi olacak? O sarışın yalı kazığını!" diyerek şiddetli bir şekilde çemkirdi. İç çekip bir yandan kahvaltımı yapıp bir yandan olanları anlattım. O da her zaman ki kızgın bakışlarıyla dinledi. Annem de hazır vaziyette müdahele etmek için bekliyordu. Neyse ki kazasız belasız anlatma olayını atlattık. Büyükannem kahvesini de içince ben alacağımı aldım der gibi çıkıp gitti. "Ohhh çok şükür" deyince annem elini kalbinin üzerine koydu. "Hayır için helva mı kavursak acaba? Tsunami,deprem filan olmadı" dedim sırıtarak "Haklısın kızım. Gidip bir iki kuruma bağış yapayım da garanti olsun" deyince sırıtmama sırıtmayla karşılık verdiğinde "Ben biraz daha uyuyayım bari. Büyükannem yüzünden resmen iştimaya kalktım" deyip esneyerek. "Uyu kızım. Daha saat sabahın beşi bende uzanacağım" dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp beni bekleyen tatlı yatağıma hızlı adımlarla ilerledim. Taytımı çıkarıp bana gecelik vazifesi gören Selaniklim'in maviş tişörtüyle yatağıma yattım. Bir daha uyumadan önce fantastik, aksiyon ve macera kitaplarını okumayı da kendime yasakladım. Ve aksiyonsuz bir uyku dileyerek huzur veren deniz mavilerinin içinde kayboldum.

SINIRDA SINIRSIZ AŞK (KALBİMİN SAHİBİ SERİSİ #1) (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin