😂Üç Küçük Bal Canavarı 😂

277 9 0
                                    

Büyük bir kaosun tam içindeydim. Aslında biraz tatlı bir kaostu. Yoksa çok tatlı mı demeliydim? Bir türlü karar veremiyordum. Üçüz annesi olmak beynimi fena şekilde allak bullak etmişti. Oysa hamilelik ne rahatmış anam hem de hormonlara rağmen. Benden söylemesi o günlerin tadını çıkarın çünkü hiç bir şey eskisi gibi olmuyordu. Uykusuz, bol gaz sancılı geçen geceler artık hiç ama hiç romantik değildi. En son romantik anımız ise Selaniklim'in doğum esnasında bana okuduğu Cemal Süraye şiiriydi. Ahhh ahhh nerde o romantik dakikalar diyen yaşlı teyzelere dönmüştüm artık. O laf öyle değil diyeceksiniz fakat teyzelerin "ahh ahh nerde o eski günler" lafının altında neler sakladıklarını bir bilseniz şaşırıp kalırdınız. Hattâ donup kalırdınız. Hattâ hattâ... diyemeden "Öz nereye koydun şerbeti bulamıyorum!!!" diye anneannemin bağırmasıyla yerimden sıçradım. Arkamı dönüp "Ben nerden bileyim ki?! Mutfağa bir tek su içmek için girebiliyorum anneanne ya!" diyerek ona geri bağırdım. Yalan değil, doğru söylüyordum. Üçüzlerimiz tüm zamanımı alıyorlardı. Yemek yapmak bile artık tamamen hayal olmuştu. Kırk gündür lohusalığımı dâhi anlamamıştım. Hattâ lohusalık nedir hiç bir fikrim yoktu. Çünkü lohusalık gibi bir lüksüm yoktu benim. Lohusalık depresyonu konusuna dâhi girmiyordum. O ultra lükstü. Ultra lüks demişken şimdi ultra lüks bir otelde bir tatile hayatta hayır demezdim. Fakat o da aynı uyku gibi benim için hayaldi. Ahh hayaller hayatlar deyip başımı iki yana sallayarak önüme döndükten sonra oturma odamıza parmak uçlarımda yürüyerek girdim. Her yer minik bebeklerimizin eşyalarıyla doluydu. Resmen minik bir kreşi andırıyordu. Gülümseyerek portatif bambu sepet beşiğimizin yanına gittiğimde Melina Tutku'muz uykusunda minicik ellerini yumruk yaptığını gördüm. Missa Kutal'ımızın da ondan aşağı kalır yanı hiç yoktu. Ocean Kutcan'ımız ise onlara minik poposunu dönmüş emziğini tatlı bir şey yer gibi çektire çektire emerek uyuyordu. Tıpkı babası gibi sakin huyluydu. Neyse ki hiç bir huyu dayısı Demirhan'a çekmemişti. Huzur veren deniz mavisi gözleri ve buğday sarısı saçlarıyla da tıpkı junior Selaniklim'di. Kızlar ise Selaniklim'in buğday sarısı saçları ve benim de bal gözlerimi almışlardı. Ortaya ballı ve denizli bir karışık dondurma çıkmıştı. Onlar bambu beşiklerinde beraber mışıl mışıl uyurlarken bende sessiz bir şekilde ortaya fazlaca saçılmış olan bebeklerimizin tulumları ve biberonlarını toplamaya başladım. Ne kadar emzirmek için çırpınsam da arada mecburen sütümü sağmak zorunda da kalıyordum. Üç biberon, altı tane ayaklı tulum ve milyon çeşit renkli çıngırağı bir sepete toplayıp kenara koyduğumda benim de resmen enerjim bitmişti. Başımı kanepenin yastığına yasladığımda "Bal peteğim kurabiyeler ve lokumlar neredeler?" diye sessiz bir ses tonuyla sorarak içeri girince "Anneannem son kez söylüyorum. Ben. Hiç. Bir. Şey. Görmedim." deyip kelimelerimi tek tek ve anlaşılır bir şekilde söyledim. Kaşlarını çatıp "Eee sen de görmediysen nerde bunlar?" dediğinde meraklı bir ses tonuyla tekrar soru yöneltti. Omuz silkip "Şeytan aldı götürdü satamadan getirdi şarkısını söylemeyi denedin mi?" dedim sırıtarak. Dudağının kenarı kıvrılarak "Bak bacak kadar boyuyla anneannesiyle dalga da geçiyor" deyince şakacı bir ses tonuyla aniden kahkahamı patlattım. Kahretsin ben nasıl olmuştu da bebeklerimizi unutmuştum. Kafamı kaldırıp korkarak beşiğe baktım. Ufak kahve çekirdeklerimiz neyse ki tatlı tatlı uyumaya devam ediyorlardı. Derin bir nefes alıp "Ne bacak kadar çocukluğu anneanne ya? Tam üç tane bebeğim ve kocam var benim" diye sırıtarak karşı çıktım. Sinsi sinsi sırıtıp "Dur bakalım önce benim gibi torunun çocuklarını da gör. O zaman belki büyümüş olursun" dediğinde resmen benimle alay ediyordu anneannem. Gözlerimi devirip, içimde büyük volkanlar patlarken ve bir şey de yapamazken "Ingaaa!!!" diye miniklerimizden birisi ağlamaya başlayınca artık kulağımda alarm ve kilise çanları da beraberinde çalmaya başladı. Hışımla ayağa kalktığımda bir an başım dönse de hiç aldırmadan hızlıca beşiğin yanına gittim. Missa Kutal'ımız minicik yumruklarını öylesine havaya savururken avazı çıktığı kadar da ağlıyordu. Beşikten hemen alıp "Burdayım kızım. Annen burda geçti...Eee...Eee...eee..." diye kollarımın arasında hafifçe sallamaya başladım. Ama hiç işe yaramıyordu ve daha çok ağlıyordu. Bu sefer minik başını omuzuma koyup sırtına yavaşça vurarak gazı vardır diye gazını çıkartmaya çalıştım. Fakat bana mısın demiyordu. "Bal peteğim belki de acıkmıştır minik Polen'im. Emzirsene" dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp hemen yanına oturdum. Anneannem de emzirme yastığımı hemen kucağıma koyunca meleğimi üzerine yavaşça yatırdım. İnce askılı deniz mavisi tişörtümün eteğini yukarı doğru sıyırdım ve minik ballı kahve çekirdeğimize atıştırmalığını önüne sundum. Pek ufacık elini göğsüme koyup hemen şapudu şubudu emmeye başladı. Öyle muhteşem ötesi bir duyguydu ki. Dokuz ay on gün boyunca karnımda aşkla sevgiyle besleyip, büyüttüğüm miniklerimi şimdi de kendi sütüm ile de büyütmeye devam edebiliyordum. Kesinlikle en büyük zenginlik buydu. Bu mucizevi ve büyülü anların tadını doyasıya da çıkarıyordum. Ben minicik başını serçe parmağımla okşarken o da huzurlu bir şekilde karnını doyuruyordu. Minik gözleri tekrar kapanmaya başladığında "Öz yaptırdığım bebek arabası temalı magnetler ve minik hediye sepetleri nerdeler?" diye Melis bağırarak içeri girince başımı sinirle ona doğru çevirdim. Kaşlarımı çatıp "Melis senin volume düğmen filan yok mu?!!" diyerek kızgın ses tonumla sordum. "O da nerden çıktı?" dediğinde tek kaşını kaldırarak. Derin bir nefes alıp "Burda üç bebeğimin uyuduğunu biliyorsun ama yine de Edirne yayın bürosu gibi bağırmaktan geri kalmıyorsun çünkü!" dedim sessiz bir şekilde çemkirerek. Omuz silkip "Gece uyusunlar canım. Gündüz gündüz ne uykusu bu?" deyince sinirlerim daha çok tavan yaptı. Allah'ım bana sabır ver diyerek üç meleğimi de göz ucuyla tek tek kontrol ettim. Sonra da gözlerimi devirip "İyi ki söyledin! Ben bilmiyordum sanki! Melis beni delirtme!!! Üçü de gece uyumuyorlar! Zaten uyusalar da gündüz de uyumaları gerekiyor çünkü bunlar bebek!" dediğimde Missa Kutal'ımızı pışpışlıyordum. "Tamam pardon. Özür dilerim Öz. Hem bak hâlâ uyumaya devam ediyorlar. Yâni sorun yok" dedi kanepeye kendini atarak. Başımı iki yana sallayıp Meleğimi kontrol ettiğimde her şeye rağmen huzurla emerken uykuya dalmayı başarmıştı. Yavaşça yastığı alıp Missa'mızı kucaklayarak ayağa kalktım. Uyandırmamaya dikkat ederek kardeşlerinin yanına yatırdım. Bu kullanışlı beşik için Utku'ma ne kadar teşekkür etsem azdı. Kocaman bambudan sepet beşik üç küçük kahve çekirdeğimizi de içine alıyordu, çok rahat ve çok hafifti. Baş uçlarındaki ninni söyleyen renkli ışıklar saçan oyuncaklarını da açtığımda tekrar yerime geçip rahatlayarak oturdum. "Eee gören var mı aradıklarımı?" diye tekrar sorunca bu sefer sesini daha kısık kullanmayı ihmâl etmedi. "Ben nerden bileyim onların nerde olduklarını? Evde tuvaletin yerini dâhi hatırladığımda havalara uçar hâle geldim artık. Gerisini siz düşünün. O yüzden Şemsiye teyzeyi arayın en iyisi" dediğimde iç çektim. İkisi de gülümsediğinde anneannem hemen akıllı dedikodu kutusu olarak kullandığı pembe savoroski taşlı akıllı telefonuna davrandı. Yorgun başımı yine kanepenin yumuşak arka yastığına yasladım. Allah'ım ninni çalan oyuncak sayesinde nerdeyse uyuyacaktım. Böyle bir sakinliği ve sessizliği uzun bir zamandır tatmamıştım. Resmen tam kırk gündür uykusuzluğun zirvesinde yaşıyorduk. Selaniklim bana yardım etmese kesin şuanda hastanenin yoğum bakım ünitesinde yatıyor olurdum. Öyle güzel ve tatlı bir babaydı ki. Gündüz, gece, uykulu, uykusuz, gazlı, gazsız demeden bal meleklerimizin bakımında her saniye yanımdaydı. Yıllık iznini de hiç düşünmeden bir çırpıda benim lohusalığımda kullanmıştı. O muhteşem bir baba, eş, arkadaş, aşk ve insandı. Tam düşünlerimin arasında huzurla yüzerken "Off... Öz kalk hadi nineler gibi uyuklama!" diye Melis dürtünce kapanmış gözlerim âdeta volkan patlar gibi açıldılar. Kızgın bakışlar eşliğinde "Melis sen deli misin kızım! Niye beni uyandırıyorsun? Bırak da iki dakika uyuyayım şurada!" deyip çemkirdim. "Şu hâline bak sen önce Öz! Nermin anneannem bile senden daha şık! Saçın bir yanda göz altlarında torbalar ve halkalar var. Üstündeki tişört ayrı bir alem. Eniştemin tişörtünü kesip biçmişsin! Aşağı tarafa hiç inemiyorum zaten!" dediğinde küçümseyerek kızgınlığımın yerini bir ton moral bozukluğu almıştı. Ama altta kalamazdım. Kaşlarımı çatıp "Üç bebek bak da senin de hâlini görelim Melis hanım! Öyle dışardan bakıp sevmek kadar kolay değil!" diye hemen kendimi savunmaya geçtim. Tek kaşını kaldırıp "Ben kolay demedim zaten! Yürü sana cilâ çekelim yoksa bu gidişle eniştem seni iki aya kapıya koyacak!" deyip kolumu tutunca "Melis kızım doğru söylüyor bal peteğim. Azıcık kendine de bakman lazım" diyerek hemen anneannem de ona katıldı. Tek kaşımı kaldırıp "Melis nereye götürüyorsun beni? Bebeklerimi öylece bırakamam hem!" dediğimde tek gözüm de her şeye rağmen huzurla uyuyan meleklerimdeydi. Sinsi bir şekilde sırıtıp "Merak etme canım. Tüm gerekenleri yanımda getirdim. Üst katta sana güzellik salonu hizmeti sunacağım. Eh Nermin anneannem de bu sırada torunlarına göz kulak olur" deyince anneanneme göz kırptı. Gülümseyip "Tâbi bakarım minik Polenlerime. Hadi burada daha ne duruyorsunuz ki? Gidin ve güzelleşin benim tatlı kızlarım" dedi neşeli bir şekilde sırtımızdan iterek odandan çıkardığında şaşırıp kalmıştım. Melis merdivenleri çıkarken kolumdan sürüklemeye devam ederken "Ya yavaş olsana kolum kopacak Melis!" diye sızlanarak uyardığımda hiç umursamadı bile. İkinci kattaki sağ tarafta kalan misafir odamıza sokunca donup kaldım. Allah'ım Melis odaya kaş ile göz arasında ne yapmıştı böyle? Bu iki yabancı uyruklu kadın da nerden çıkmışlardı? Ben gözlerimi kıpıştırarak bakarken "Eti de kemiği de sizin kızlar. Bu taze anneyi hemen yoğun bir bakıma alın yeter ki" dediğinde kadınlar gülümseyerek hemen başlarını salladılar ve Melis beni portatif katlanır masaj yatağına doğru itti. Kızıl kısa saçlı kadın "Siz var soyunmak" deyince bolca devrik cümleye ve değişik aksana dâhi şaşırmama yetecek şaşırmam kalmamıştı. Sonucunda tam olarak ne olacaktı hiç ama hiç bilmiyordum. Fakar Allah sonumu hayır etsindi inşallah.

SINIRDA SINIRSIZ AŞK (KALBİMİN SAHİBİ SERİSİ #1) (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin