Telefondan yazdım...
Düşüncelerim birbirine girmişken gözlerim kıpırdattım. Başım felaket ağrıyordu ve belimle boynum da ağrıyordu, kesinlikle tutulmuş olmalıydılar. Gözlerimi tamamen açtığım da ilk önce hemen karşımda duran koltukları fark ettim daha sonra yerdeki halıyı.
Kaşlarım çatıldığında ''Neredeyim ben?'' dedim istemsizce.
Başımı kaldırdım ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Müdürün odasındaydım. Etrafı detay detay incelerken ne olduğunu kavramaya çalışıyordum. En son Eylem, Boğaç Hoca ile benim hakkımda saçma salak şeyler uydurup bahçede söylüyordu. O anları hatırladığımda bedenime bir sinir dalgası yayıldığını hissettim. Nefesim daraldığında oturur pozisyona geldim.
Nasıl böyle bir şey düşünebilirdi? Evet, derslerim burslu olmama rağmen pek iç açıcı olmasa da, hiçbir öğretmenden not dahi istememişken, nasıl böyle bir şeyi demişti aklım almıyordu.
Herkesin içinde beni ve Boğaç Hoca'yı zor durumda bırakmıştı belki de bu okuldan hem ben hem de Boğaç Hoca gidebilirdi.
Bakışlarım desenli halıda dolanırken odada kimse yoktu. Neden buraya getirdiklerini de anlamamıştım. Odayı incelerken kapının açık olduğunu gördüm. Yorgunluğu gözlerimde bile hissederken gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum, sanki tamamen kapatsam direkt uykuya dalacak gibiydim. Aşırı yorgun hissediyordum.
Ayağa kalktığımda kapıya doğru yöneldim. Aralık kapının arkasından yaklaştıkça sesler geliyordu ve bu seslere sahip olan kişilerin tanıyordum.
''O kadar ileriye gitmemeliydin.'' Dedi kalın bir ses.
Dalga amaçlı bir gülme sesi geldikten sonra ''Şimdi mi onu düşünür oldun, Bulut?'' dediğin de kaşlarım olabildiğince çatıldı. Bedenimi duvara yasladım ve kulak kabartarak onları dinledim. Gülenin Eylem olduğunu anlamam çok kısa sürmüştü.
''O sesini kes.'' Dediğini duydum Bulut'un sinirli bir şekilde ardından bir çığlık sesi geldi. Bedenimi duvardan ayırdıktan sonra gözlerimi aralık olan kapıdan dışarıya diktim.
Bulut'un iri elleri, Eylem'in çenesini sıkı sıkı tutarken içimdeki yağların eridiğini hissettim.
''Ne yapıyorsun Bulut!'' diye çığırdı Eylem ellerini Bulut'un ellerine sararken. ''Canım acıyor, bırak!''
Kapının ardından ''Az bile yapıyor.'' Dediğim de ikisinin gözleri de yarım olarak gözüken bedenime bakıyordu. Bulut'un bakışları hala sertken, Eylem kaşlarını çatmıştı.
Kapının arkasından çıkıp koridora girdiğim de ikisinin bakışları beni takip etmişti. Bulut hala Eylem'in çenesini tutuyordu. Tabi ne kadar tutmak denebilirse, Eylem'in canının yandığını görebiliyordum fakat umurumda değildi. Gözlerimi zar zor açık tutuyordum ve düşecek gibi yürüsem de yanlarına sağ salim bir şekilde varmıştım.
İşaret parmağımı Eylem'e doğru sallayarak sinirli bir sesle konuştum. ''O yanlışı düzelteceksin.''
Ağzından ''Hah!'' diye bir ses çıktı. ''Yanlış mı? O dediklerimin hepsi doğruydu.''
Dudaklarımı sıktım ve Eylem'i tuttuğum gibi kendime çektim. Bulut'un eli çenesinden çekilirken bana doğru yalpalandı. Kolunu sıkarken başımı kulağına denk getirdim.
''Bana bak,'' dedim kendime ait olmayan bir sesle. ''Eğer onu düzeltmezsen, yüzme havuzunun orada Güneyle nasıl öpüştüğünün fotoğraflarını Bulut'a yollarım. O zaman kıçına nasıl tekmeyi basıyor görürsün, ben de zevkle izlerim.'' Dediğim de gözlerinde şaşkınlığa bizzat tanık olmuştum. Madem oyun istiyordu, ben de kendi kurallarıma göre oynardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYA KOLEJİ
HumorBir kolej, KAYA KOLEJİ. İki ayrım; burslular ve burslu olmayanlar. Birbirini sevmeyen gruplar, ilginç kişilikler ve okulun içerisinde kimliği belirsiz bir katille beraber mahsur kalmış öğrencilere öncülük edecek beş öğretmen. |080117| TÜM HAKLARI...