Merhaba! Bölüm aşırı derecede gecikti farkındayım ama zar zor yazma fırsatı buldum. Açıkçası fazla içime sindi diyemem ama okulda yazdığımız konulara göre yaptım bir şeyler.
5 Bölümde 860 mı... aşırı derece de kusursuzsunuz. Oy da verseniz daha da mı kusursuz olursunuz?
+10 oydan sonra bölüm gelecek.
Hikaye'nin şu an ki ilerleyişi hakkında düşüncelerinizi de yazar mısınız?
Pamuk eller ekrana (random).
Ambulans ve Polis arabalarının geldiğini belli eden siren sesleri kulağımda adeta çınlıyordu. Havuzun etrafını saran öğrencilerin attığı çığlıklar ve konuşma uğultuları uzaktan gelen arabaların siren seslerini duymamı dahi engellemiyordu. Gözlerim şaşkınca hala Bulut'a bakıyordu. Benim aksime o oldukça sakindi. Çocuğun kaşları bile çatılmamıştı. 'Ne oldu?' dercesine başımı salladım.
Bulut gözlerini gözlerimden çekip suda, daha iki-üç dakika önce fazlasıyla zayıf olan öğretmenimizin şu an ki şişmiş bir halde duran Gökhan Hocaya çevirdi. Korku tüm bedenimi ele geçirirken, ıslak kıyafetlerle üşümeye başlamıştım. Üşümeye başlamamın sebebi kesinlikle bu ortamdı. Kalbim göğüs kafesimi delecek şekilde atıyordu. Titremeye başlayan ellerimden biri bir an, sıcak ele sahip olan Bulut'un eline değdi.
Gözlerim birbirine çatan parmaklarımızı görünce sanki elektrik çarpmış gibi hızla elimi çektim. Gözlerimi onun yüzüne çıkardım ve suratında değişiklik olup olmadığına baktım. Dimdik önüne bakıyordu, sanırım fark etmemişti. Gözlerimi sebepsizce yere eğerken yumruk yaptığı eli gözüme çarptı. Kaşlarım çatılırken tekrar suratına çevirdim gözlerimi, dudaklarını sıkıyordu.
Kendime gelip önüme döndüm. Elini neden yumruk yaptığını merak etmiştim. Beni düşüncelerimden sıyıran bir ses duyuldu. Adamın sesi oldukça kalın ve sanki bir şirketin sahibi gibi otoriter bir sese sahipti.
''Açılın!''
Aynı uğultu devam ederken Polis ve Ambulans arabalarının sesleri artık bahçeden geliyordu.
''Kalabalığı dağıtın ve işimizi yapmamıza izin verin!'' Yankılanan sesi ile etrafta dönen sesler azaldı. Kalabalığı yararak havuzun tam önüne gelen Polis, gözüme ilişti. Arkasından gelen okul Müdürümüz Şaban'ın havuzun üzerinde gördüğü beden ile gözlerini kırpıştırdı. Gökhan hocayla hiç iyi anlaşmazdılar. Neredeyse her gün koridorda ikisinin tartıştıklarını görürdüm. Şaban'ın sesli bir şekilde yutkunduğunu sanki duyabilmiştim. Duygularını belli etmemeye çalışsa da başarılı olamıyordu. Çünkü okul Müdürümüzü yıllar içerisinde artık tanımıştım. Polisler bizi geriye itekleyerek sarı şerit çekmeye başladı.
Polislerden biri havuza atlayarak Gökhan hoca'nın cansız bedenini sudan çıkardı. Dudaklarımı sıktım, kendimi nedensizce suçlu hissediyordum. Daha birkaç dakika önce bize kızan hocamız şimdi ölmüştü. Böyle bir şey mümkün müydü? Ölüm ve yaşam arasındaki çizgi o kadar derin ki. Daha birkaç dakika önce burada olan insan şimdi değildi. Gökhan hoca, kimi tutarsa tutsun dersinden zevk alıyordum. Evet, sürekli bizi ezenlerle birlikteydi ama ona karşı üzülmüştüm. Kimse böyle bir ölümü hak etmiyordu.
Şaban Müdür'ün yüzü artık şaşkınlık değil, endişeli bir hal almıştı. Bu olay eğer medyada duyulursa okul aşırı derecede zarar görecekti ve tam olarak da bundan endişelendiğini sezebiliyordum.
Polislerden sonra içeriye ambulans görevlileri girdi. Herkes sessizce izlerken onların da endişeli olduklarını gördüm. İlk defa böyle bir şey gördüklerinden emindim. Ambulans görevlileri, Gökhan hoca'nın boynuna bakıp nabzın atıp atmadığını kontrol etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYA KOLEJİ
ComédieBir kolej, KAYA KOLEJİ. İki ayrım; burslular ve burslu olmayanlar. Birbirini sevmeyen gruplar, ilginç kişilikler ve okulun içerisinde kimliği belirsiz bir katille beraber mahsur kalmış öğrencilere öncülük edecek beş öğretmen. |080117| TÜM HAKLARI...