Bir şeyleri anlatmak çoğu zaman kolay olmuştu. Oysa ki anlatınları yaşamak çok daha farklı hissettiriyordu.
Bilemiyordum. Mesela.. Zor diyebilirdim, yorucu ve kırıcı. Yaşadıklarımdan başka ne çıkarabilirdim, hiç bilmiyordum.Benim sorunum tam olarak neye inanmamla ilgiliydi. Karşıma çıkan bu garip olaylara inanmalı mıydım, yoksa burnumun dikine gitmeye devam mı etmeliydim?
Burası beni değiştiriyordu. Elimde olmadan kişiliğimden uzaklaştığımı düşünmeye başlamıştım.
Komik gelebilirdi lakin bu bir doğruydu. Merland denilen bu evrende insan diye bir şey yoktu. Belki öyle görünen kişilere rastlayabilirdiniz ama hepsinin farklı, başka özelliklerini de görmemek imkansızdı.
Kiminin kuyruğu, kiminin garip göz renkleri, kiminin ise içten içe savaştığı duygular vardı. Bunları mecaz olarak söylemiyordum. Örneğin Kral'ın yaşadığı duygu patlamaları beni ürkütüyordu.
Adam gerçekten de bir şeylerle savaş içerisine girmişti ve bu.. Fazla garipti?
Pekâlâ, çok garip şeyler oluyordu. Kafamı kurcalayan milyon tane cevapsız soru vardı ve ben burada oturmuş kendi kendime konuşuyordum.
"Ne düşünüyorsun?"
Taemin'in söylediği gibi bu küçük ve komik varlık bir türlü peşimi bırakmıyordu. Helyum gazı yutmuş gibi çıkardığı sesler, öylesine komikti ki.. Ağlayacak durumda dahi olsam gülmekten kendimi alıkoyamazdım.
"Her şeyi." Dedim, kendisini zar zor görüyordum çünkü yatağımın başlığına konmuştu. Ben ise geniş pencerenin açıldığı diyarı izlemekle meşguldüm.
Uçuşan ejderhaların kanat sesleri, kimi zaman yukarıdan aşağıya doğru kayan alev topları ve kocaman ayın oluşturduğu kasveti incelemek biraz olsun düşüncelerimi susturuyordu.
Dışarıyı savuran kuvvetli bir rüzgar mevcuttu. Kanat seslerine karışan sinirli rüzgarı işitebiliyordum. Gürlemesi tüylerinizi ürpertecek türdendi.
"Onlar gibi olamadığın için üzülmüyor musun?" Bunu gerçekten merak ederek sormuştum.
Diğerleri korkutucu ve devasa görünüyordu. Oysa Punku sevimli, zararsız, küçük bir şeydi.
"Hayır, aksine şanslı olduğumu düşünüyorum. Görüntümüz aynı olabilir ama özelliklerimiz aynı değil. Onlar daha çok ülkeyi korumak için yaratılan varlıklar. Duyguların çoğunu kullanamıyorlar, üstelik konuştuklarını bile duymadım!"
Sanırım biraz haklıydı. O koca ejderhalara uzaktan baksanız bile korkabiliyordunuz.
Sanırım Punku benim için ideal bir arkadaştı.
"Biliyor musun?" Dedi, sesi oldukça yumuşak çıkıyordu. Küçük kanatlarını çırparak yanıma kadar ulaştı ve hemen sağ omzumun üzerine kondu. Kanatları çıplak boynuma çarparken, derin derin nefesler alıyordum. Hala onun varlığına alışamamıştım.
"Cin Ejderhalarının nefes alması için rüya görmeleri şarttır. Bizler her daim varlığımızı korurmuşuz." Dedi, ne demek istediğini bilmiyordum bu nedenle merakla dinlemeye koyuldum.
"Cin ejderhalarının gerçek sahipleri dünyaya gelir gelmez, bizler nefes almaya başlarız. Gerçek sahiplerimiz rüyalarımıza girer ve bize nefeslerini bırakır."
Yutkundum. Bu fazla garip ve etkileyiciydi. Öyle değil mi?
"Görülen tüm rüyalar Cin Ejderhalarını rahatsız eder. Nefes almalarına rağmen bundan hoşnut olmazlar çünkü rüyaları ne olursa olsun kötü bir şekilde ilerler."