✾ 2 ✾

1.1K 111 174
                                    

Tuhaf

Ertesi gün daha iyiydi ve daha kötü.

Daha iyiydi, çünkü Jongdae ile fizik dersi için hazırladığımız prototip robot modeline herkes hayran kalmıştı. Basit bir elektrik devresiyle hareket etmesini sağlayacak bol kablolu bir düzeneği, Star Wars maketlerinden birinin içine yerleştirmiştik. Dışı içinden çok daha hoş görünüyordu. Robotun tekerlekli tek ayağının hareket ettiğini görmek gurur okşayıcıydı. Öğle yemeğinde aralarında Jongdae, Junmyeon ve Minseok'un da bulunduğu kalabalık bir grupla birlikte oturduk. Nedense kendimi onların yanındayken oldukça iyi hissediyordum. Junmyeon'un garip şakaları her ne kadar herhangi bir tepki vermemizin önüne geçecek kadar kötü olsa da, Minseok'la birlikte gülüyormuş gibi yapıp, onu incitmemeye gayret ettik ve tüm bu süre içerisinde Jongdae yalnızca suratını asmakla yetindi.

Daha kötüydü, çünkü bütün gece rüyamda Jongin'i görmüştüm. Onu bir gündür tanıyor olmama rağmen uykularımı bölecek kadar içime işlemiş olması garip hissettiriyordu. Özellikle de, rüyalarımda, dünkü tavrına kıyasla dostça ve güler yüzlü davrandığını hesaba katarsak. Daha kötüydü, çünkü o sabah Kim Jongin beni ne zaman görse tuhaf bakışlarını üzerimde tutmaktan çekinmiyordu. Bütün günü ondan en uzak köşede geçirebilmek adına elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışsam da, aptal herif her yerde karşıma çıkıyordu. En sonunda sanki bulunduğum ortamda o yokmuş gibi davranmaya karar verdim ve ona gözümün ucuyla dahi bakmadım. Bütün gün Jongin tüm ihtişamıyla oturduğu yerden beni izlerken, benim onu yok saymam nedense okul bitene kadar acayip yorulmamı sağlamıştı.

Bu yüzden çıkışta Jongdae'nin mavi Impala'sıyla şehrin biraz dışındaki süpermarkete gittik ve birlikte akşam yemeği için alışveriş yaptık.

Jongdae'nin araba kullanırken göz ucuyla beni süzdüğünü görebiliyordum. Bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi. Ağzındaki baklayı çıkaracağını bildiğimden ne derdi olduğunu sormadım, bunun yerine radyoyu açtım ve çalan şarkıyla birlikte Jongdae'yle aynı anda şarkıya eşlik etmeye başladık.

İkimizin de iflah olmaz bir Rolling Stones hayranı olması, en yakın arkadaş olmanın getirilerinden biri gibi görünse de, aslında Jongdae'yle göründüğünden çok daha fazla ortak noktamız vardı. İkimiz de aynı aynada aynı şeyi düşünebiliyorduk, sadece ikimizin anlayabileceği bakışmalarımız vardı ve ikimizin de müzik zevki ortaktı; birbirimizi daima kollar ve zor zamanlarımızı birlikte atlatırdık. Bu dünyada babamdan sonra en sevdiğim kişi kesinlikle Jongdae'ydi.

Şarkının bitmesine yakın önümüzü kesen BMW marka araba kaşlarımı çatmama neden olurken, Jongdae'nin de benden aşağı kalır yanı yok gibiydi. Aracı geçebilmek adına direksiyonu sola kırdığında, öndeki araç tekrar önümüze kırmış ve çekip gitmemize engel olmuştu; Jongdae vitesi yükseltirken bir kez daha direksiyonu kırdı ancak öndeki araç aceleyle tekrar önümüze kırmaya çalışınca az daha kaza yapıyorduk, bu yüzden, arabayı sağa çekmek dışında hiçbir şansımız kalmamıştı. Jongdae'nin bir eli, koltuğun altından çıkararak bacak arasına sakladığı levyenin üzerindeydi ama daha çok kendini okşuyormuş gibi görünmesine neden oluyordu. Yanak içlerimi ısırarak gülümsememe engel olmaya çalıştım.

Öndeki araçtan inen metalci gibi görünmek için simsiyah giyinmiş ayyaş, on yedi - on sekiz yaşlarında gibi görünen genç adam sürücü koltuğunun yanındaki cama yaklaşana ve camı tıklatana kadar hiçbir tepki vermeden aksak adımlarını izlemeye devam ettim. Jongdae, gencin yüzüne bakmamak için gayret gösterirken camı araladı.

7 days to the wolves, kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin