Sonsuza Dek Mutlu
Jongin bir yandan arabaya binmeme yardım ederken bir yandan da beni dikkatle süzüyordu. Yüzümdeki öfkeyi fark etmemişti.
Beni arabaya bindirdikten sonra, kendisi de sürücü koltuğuna oturdu ve uzun yolumuza çıktık.
"Neler olduğunu bana ne zaman anlatmayı düşünüyorsun?" Sürprizlerden nefret ediyordum ve Jongin bunu biliyordu.
"Hâlâ anlamadığına inanamıyorum." Bana doğru dalga geçer gibi gülümsedi. Yüzündeki belli belirsiz gamzeler ortaya çıkmıştı.
"Çok yürek hoplatıcı olduğunu söyledim, değil mi?" dedim.
"Evet," dedi gülümsemesi genişlerken. Onu daha önce hiç siyahlar içinde görmemiştim. Esmer teniyle oluşan kontrast, güzelliğini olağanüstü bir hale getirmişti. Siyah gömleğinin gizleyemediği bağrına ufak bir bakış attım.
Onun aksine ben mavi bir gömlek giymiştim. Bacağım her ne kadar iyileşse de hâlâ topallıyordum. Oxford tarzı ayakkabılarım da bana bu konuda hiç yardımcı olmuyordu.
"Eğer gittiğimde Chanyeol ve Baekhyun bana bebekmişim gibi davranacaklarsa gelmeyeceğim."
Tedirginliğimi sözcüklere dökmeye çekiniyordum, beni ailesiyle tanıştırmaya götürdüğüne dair kötü bir his vardı içimde. Telefonun çalmasıyla dikkatim dağıldı. Jongin yanında duran telefonuna aldı ve cevap vermeden önce kimin aradığına baktı.
"Alo Kris?" dedi dikkatle.
"Kris mi?" İyice paniklemiştim. Düşündüğüm gibi beni ailesinin yanına götürüyordu.
Jongin'in karakterinde iki ayda bazı değişimler olmuştu, sevdiği insanlar konusunda daha duyarlı bir hale gelmişti. Ailesiyle, Jongdae ve benimle olabildiği kadar fazla zaman geçirmeye çalışıyordu.
Her gün okula gitmek için beni evimin önünden alıyordu. Jongin'in sesindeki tuhaflık başka bir şeyden kaynaklanıyordu. Ama ne olduğunu çözememiştim. Dikkatle bakışlarını yüzümde gezdirdi, endişeli olduğumu anlamıştı. Benim aksime o oldukça sakindi. Ama gözlerinde tuhaf bir acı ifadesi vardı. Hâlâ olanlar yüzünden kendini suçluyordu.
Kris'in söylediği bir şey onu bu düşünceli halinden çıkarırken, gözleri kocaman açılmıştı. Önce korktum ama ardından yüzünü kaplayan büyük gülümsemeyi görünce sakinleştim.
"Söz konusu ben olduğumda müsait olmamasına imkan yok zaten Merak etme, benimle güvende olacak. " Bana edepsiz bir bakış attı.
Öfkeden yüzüm ve boynum kıpkırmızı olmuştu. Babasına bir şeyler daha söyledikten sonra telefonu kapattı.
Şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Seni utandırmak istememiştim."
Bunu duymazdan geldim.
"Ailenle tanışmaya gitmiyorsak okul balosuna mı gidiyoruz?" diye bağırdım. Şimdi her şeyi anlamıştım. Eğer biraz dikkatli baksaydım, okul binasını süsleyen posterlerin üzerindeki tarihi görebilirdim.
Benden böyle bir tepki beklemediği çok açıktı. "Arkadaşlarını son kez görmek istersin diye düşünmüştüm."
Şimdi şaşırma sırası bendeydi. "Son kez mi ?" Camdan dışarı baktım, çoktan yolu yarılamıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 days to the wolves, kaisoo
Short StoryAvcı göğsünü sırtıma iyice yasladıktan sonra sivri tırnaklarından birini boynuma yasladı ve son kez gözlerimin içine bakarak dostça gülümsedi. 12 Ocak 2018, 0242 02 Mayıs 2020, 1648