✾ 6 ✾

846 103 124
                                    

Uyuşturucu

"Bir kaç soru daha sorabilir miyim?" diye yalvardım. Jongin bir saniye için gözlerini yoldan ayırarak bakışlarını bana yöneltti. Düşünceli bir hali vardı. İçini çekti.

"Peki ama beni çok zor durumda bırakacak şeyler olmasın." dedi. Dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Kokumu aldığını söyledin. Bunu nasıl yapıyorsun? Kokular birbirine karışmıyor mu?"

Gözleri kararsızlıkla tekrar beni bulduğunda "Sorularımdan kaçma," diye ikazda bulundum. Dişleri görünecek şekilde gülümsedi.

"Bende koku alma bozukluğu var."

"Ne?" Söylediği şey kulağa hiç inandırıcı gelmiyordu.

"İstersen Google'dan aratabilirsin. Böyle bir hastalık var." Tam ağzımı bir şey söylemek için açmıştım ki konuşmaya devam etti. "Birinin kokusunu uzaktan alabilmemin de bir sınırı var. Sen genelde çok uzağımda olmadığından zor olmuyor." Bir an sustu. Düşünceli görünüyordu. Hafifçe alnı kırışmıştı.

"Kalabalık bir ortam, birden fazla koku demektir. Birbirine girmiş binlerce koku ve inan çoğu zaman hoş kokular olmuyor. Dikkatini bir kişinin üzerine yoğunlaştırdığın zaman ondan başkasını duymuyorsun, bu en etkili yöntem. Benim dikkatimi kime verdiğim bellidir diye umuyorum."

Sondaki imayı görmezden gelmeye gayret ederek bakışlarımı ondan kaçırdım. Doğru sözcükleri bulmakta güçlük çekiyordum ve o da bana hiç yardımcı olmuyordu. Sonunda pes eder gibi başka bir şeye odaklandım.

"Tenin neden aşırı sıcak?"

"Sabahki olayı diyorsan, sana ısı-" sözünü keserek "Yalan söyleme," dedim.

"Arabaya bindiğimde içerisi buz gibiydi, buna rağmen sesimi çıkarmadım, üzerinde durup düşünmedim bile."

Jongin'in yüzüne bakmıyordum ama direksiyonun üzerinde duran elinin donakaldığını görebiliyordum.

"Sen bir fenomensin." dedim fısıldayarak.

Taklit eder gibi "Ben bir fenomenim," diye fısıldadı.

"Peki Jongdae'lerin evine sızdıktan sonra karakola gidip kayıtları silmeyi nasıl başardın?" Bakışlarım yola kaydı.

"Çok zor olmadı, istediğim zaman çok sessiz olabiliyorum." Gülmeye başladı. Çok şaşırmıştım. Dikiz aynasından ona baktım. Gülüyordu ama yüzünde korkunç bir ifade vardı.

Bir anda aklıma hücum eden şeyle "Siktir," diye mırıldandım. Jongdae'yi tamamen unutmuştum.

"Sorun ne?" Pantolonumun arka cebindeki telefonuma uzanmaya çalışırken ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Cevap vermeyi es geçip gözlerimi ekrana diktim.

Siktir, 57 cevapsız arama.

Direkt mesaj panosuna girerek, durumu açıklayan ve Jongin'le birlikte olduğumu bildiren kısa bir mesaj yazıp gönderdim.

Jongin bir kez daha "Sorun ne?" diye üsteleyince "Jongdae'ye haber vermeyi unuttum," diye kısaca açıkladım.

Bir anda agresifleşmişti. "Ne kadarını biliyor?"

Sesi korkunç derecede öfkeli çıkmıştı. Jongdae'ye olan biteni anlattığımı anlamasına şaşırarak, gözlerimi irileştirdim. Dudaklarım istemsiz olarak aralanmıştı

"Hepsini."

"Siktir," diye mırıldandı. Onu ilk defa ağzını bozarken görüyordum. Demek ki gerçekten sinirlenmişti.

7 days to the wolves, kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin