İnsan Eti
Duştan gelen su sesini dinlerken, bugünün bir rüya olduğundan emin olan tarafımla mücadele etmek çok zordu. Mantığım ya da sağ duyum benden yana değildi. Hayal edemeyeceğim şeylere, örneğin yerdeki parçalanmış, maviden kırmızıya geçiş yapmış olan gömleğe tutunuyordum. Yaşadıklarımı benim uydurmadığımdan emindim.
Elime siyah bir tişört ve bilekleri lastikli füme rengi bir eşofman altı aldıktan sonra gardırobun içindeki çamaşır çekmecesinden boxer ve bir çift yünlü siyah çorap almayı da unutmadım.
Bakışlarım pencereye doğru kaydı. Hava karanlık ve sisliydi. Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim ancak üşüdüğüm için değil, izlendiğimi hissettiğim içindi. Hızla arkama döndüğümde su sesinin çoktan kesilmiş olduğunu ve Jongin'in kapı pervazından beni izlediğini fark ederek bedenine ufak bir bakış attım.
Bütün bedeninden havaya doğru buhar yükseliyordu, teni nemliydi ve saçlarının ucundan göğsüne doğru su damlıyordu. Beline beyaz renkte bir havlu sarmıştı. Bakışlarımı bacaklarına indirdim, sol alt baldırında bir pençe izi vardı.
Benim oraya baktığımı görünce bacağını diğer bacağının arkasına sakladı, rahatsız olduğu belliydi. Tekrar yüzüne odaklandım, gözleri saf kehribar rengindeydi ve çok feci bakıyordu. Sanki birazdan üzerime atlayacak gibi duruyordu.
Yutkunarak yanın yaklaştım. "Bunları giy, sana biraz küçük gelebilirler ama işini görür."
Elimdeki giysileri almak için hareketlendiğinde parmakları hafifçe parmaklarımı okşadı. Sıcaklığı saniyesinde bedenimi sarmalamıştı.
"Teşekkür ederim," diye mırıldandıktan sonra banyoya geri girdi. Kaçtığını anlamamak için aptal falan olmak lazımdı. Karşımda yarı çıplak durduğu için benim heyecanlanmam lazımdı ama durum tam tersiydi. O benden bile heyecanlıydı.
Gülümsememe engel olamadan odadan çıkarak, alt kata, mutfağa doğru ilerledim. Babam çoktan eve gelmişti ve Jongin'in varlığından haberi yoktu.
Mutfağa girdiğimde bana kısa bir bakış atarak "Duşta olduğunu sanıyordum," dediğinde, ne diyeceğimi bilemeyerek olduğum yerde öylece kaldım, ancak şaşkınlığım fazla uzun sürmedi.
"Sadece bedenimi yıkadım, saçları her gün yıkamanın zararlı olduğunu duydum. Biliyor musun, saç derisi iki gün boyunca kurumuyormuş normalde."
Çok şaşırmış gibiydi. "Bunu nereden öğrendin?"
"Saçımı son kez kestirmeye gittiğimde berberim söyledi."
Başını onaylar biçimde salladıktan sonra önündeki gazeteye geri döndü. Ben de artık bir şeyden şüphelenmeyeceğine emin olduğum için yemek hazırlamaya başladım.
Hazırladığım patatesleri güzelce folyoya sarıp fırına verdikten sonra eti terbiye edip ocağın üzerindeki tavada pişirdim. Bu yemeği yapmayı da yemeyi de çok seviyordum.
Salatayı hazırlamaya başlayacağım sırada babam ayaklanarak salona geçti. Çok sevinmiştim. Böylece Jongin'e yemek götürebilmek adına bin takla atmama da gerek kalmamıştı. Geriye doğru gerinip esnedikten sonra yemekleri üç ayrı tabağa koydum. Jongin'in tabağını bilerek ağzına kadar doldurmuştum. Kurt gibi aç olduğunu tahmin etmek çok zor değildi.
Babamın tabağını salona götürdükten sonra bizimkileri almak için mutfağa gidip, her şeyi güzelce tepsinin üzerine yerleştirdim. Biraz ağır olmuştu ama taşıyamayacağım kadar değildi.
Odama girdiğimde Jongin'in yatağımda bacaklarını kendine çekmiş, sırtını yatak başlığına dayamış olarak oturduğunu görerek yanına doğru ilerledim. Elimdeki tepsiyi alırken "Teşekkürler," diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 days to the wolves, kaisoo
Short StoryAvcı göğsünü sırtıma iyice yasladıktan sonra sivri tırnaklarından birini boynuma yasladı ve son kez gözlerimin içine bakarak dostça gülümsedi. 12 Ocak 2018, 0242 02 Mayıs 2020, 1648