✾ 3 ✾

1K 113 125
                                    

Yabancı

Sabahleyin uyandığımda berrak gün ışığına küfür ederek pencereden dışarıyı kontrol etmem bile, bütün günümün berbat geçeceğini gösteren işaretlerden biriydi. Kalın bir kar tabakası bütün yolu sarıp sarmalamış, sokak kaldırımının belli belirsiz yerlerinde don tutmuştu.

"Siktir ya." diye mırıldanırken saçlarımı karıştırmış ve o gün yapılacak ne varsa acele etmeden yapmaya başlamıştım.

Kış ayını ve karı çok sevmeme rağmen üşümekten ve hasta olmaktan nefret ediyordum, özellikle de yerde oluşan buz tabakasına basarak kayıp düşmekten nefret ediyordum. Ben düz yolda bile yürürken düşen tiplerdendim. Bu yüzden okula giderken de dönerken de gözüm hep yürüdüğüm yolun üzerindeydi. Ama en kötüsü bu değildi. Yakında başlayacak olan sınavlarım yerine durmadan Jongin'i düşünmem ve derslere odaklanamam, bu yüzden de çoğu dersten geri kalmam ve sonuç olarak bütün akşamı kütüphanede geçirecek olmam canımı daha çok sıkıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse Jongin'de bu konuda hiç yardımcı olmuyordu.

Bakışları sürekli üzerimdeydi ve onun bakışları benim üzerimdeyken, doğru dürüst onu dikizleyemiyordum bile. Boyunun sağ tarafındaki mavi renkteki lotus çiçeği dövmesini bile, bugün Baekhyun'un yere düşürdüğü ders kitabını almak için eğildiğinde fark edebilmiştim. Çiçeğin yaprakları yukarı doğru kıvrılmış bir halde duruyorken, tek bir yaprağı aşağı doğru her an kopacakmış gibi sarkıyordu. Ayrıca dövmenin karanlıkta parlayanlardan olduğuna da yemin edebilirdim çünkü ne kadar ince bir el işçiliğiyle dokunmuş olsa da gün ışığında ince ince parıldıyordu.

Tek derdim Jongin'de değildi tabii, bir de Jongdae vardı, sürekli Jongin'e ne zaman açılacağım konusunda bir şeyler zırvalayıp duruyor ve sinir kat sayımı her saniye daha da arttırıyordu. Ondan hoşlanmadığımı defalarca söylemiş olmama rağmen bir türlü kabullenemiyordu.

Jongin ne zaman yakınlarımızda olsa Minseok'la ikisi bir anda yüksek sesle adımı bağırarak bir şeyler geveliyor, tabii bu durum da Jongin'i oldukça eğlendiriyordu.

Tüm bunları düşünmek elimde tuttuğum kitabı sinirle kapatmamı sağlarken, bir saniye için kütüphanede olduğumu unutmuş ve bir kaç kişinin bana kin dolu gözlerle bakmasına sebep olmuştum. Özür bile dilemeye gerek duymadan başımı başka bir kitaba gömdüm. Daha fazla ses çıkarırsam büyük ihtimalle beni şuracıkta linç ederlerdi.

Tüm akşamı ders çalışarak geçirdiğim için, ancak gece yarısına yarım kala toparlanarak kütüphanenin çıkışına doğru ilerleyebilmiştim. Akşamları hava, gündüze oranla daha soğuk olduğundan omuzlarım ister istemez kasılmış, kasıklarıma kuvvetli bir ağrı hakim olmuştu. Çok fazla kafaya takmamaya çalışarak kütüphanenin bulunduğu sokağın çaprazındaki sokağa saptım.

Etrafta benden başka kimsenin olmaması içimi ürpertirken, adımlarım da istemsiz olarak hızlanmıştı. Sağdan ikinci sokağa doğru sapmak üzereyken son derece tiz bir çığlık sesi duyduğumda, bütün tüylerim diken diken oldu. Bir süre adım dahi atamadan etrafı dinledim, çıt çıkmıyordu.

Bir kaç adım ilerleyerek sokağa girdiğim sırada bile duyularım aşırı hassas bir hâldeydi. Tam bir adım daha atacakken dengemi kaybettim ama son anda bir arabanın camına tutunup düşmemeyi başardım. Sonra da çok korktuğum ve rahatlamak istediğimden midir nedir kendi kendime gülmeye başladım.

İşte ne olduysa o sırada oldu. Bedenim, sokağın sonundan fırlayarak kendini şiddetli bir şekilde yere fırlatan bedenle birlikte kas katı bir hâl aldı. O şey her neyse, yerde sürünüyor, tuhaf tuhaf sesler çıkarıyor ve ellerini kemikleri kırılıyormuş gibi havada döndürüyordu. Bir süre şok içerisinde karşımdaki görüntüyü izledim, şoktan çıktığım anda ise zihnimi bir ihtimal bulutu sarmalamıştı. Muhtemelen kriz geçiriyordu. Korkaklık etmeyi bir kenara bırakıp yerdeki bedene doğru ilerlerken sesimi duyurabilmek adına yükselterek "İyi misiniz?" diye ileriye doğru seslendim.

7 days to the wolves, kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin