Düğüm
Gözlerimi açtığımda gördüğüm şey parlak ve beyaz bir ışıktı. Bilmediğim bir yerdeydim; beyaz bir odaydı burası. Duvarda bir şeyler vardı ve başımın üzerindeki parlak ışık gözlerimi alıyordu. Sert ve düz bir yatakta yatıyordum. Yastıklar düz ve topak topaktı. Yakınlardan bir yerden rahatsız edici bir bip sesi geliyordu. Ellerimin üzerinden borular geçiyordu ve yüzümde, burnumun altında bantlanmış bir şey vardı. Başımı orada bir şey arıyormuşum gibi soluma çevirdim.
Kirpiklerimin arasından Sehun'un sol tarafımdaki yatakta yattığını görebiliyordum. Yüzünde rahat bir ifade vardı, sağ kaşına bir bant takılmıştı ve yüzünde bir kaç çizik vardı. Elimi yüzümdeki bandı çıkarmak için hareket ettirdim.
"Hayır, böyle yapamazsın." Sıcak parmaklar elimi yakaladı.
"Jongin?" Yanımda, yanı başımdaydı. Yüzümde istemsizce bir tebessüm belirdi. "Jongin çok üzgünüm."
"Şşşşt," diyerek susturdu beni. "Her şey yolunda merak etme."
Yorgun ifadesine gözlerimi açık tutmaya çalışarak bir bakış attım.
"Ne oldu?" Tam olarak hatırlamıyordum ve hatırlamaya çalıştığımdaysa zihnim bana karşı geliyordu. Jongin'in tekrar hafızamı silip silmediğini merak ettim.
"Çok geç kalabilirdik," diye fısıldadı, sesi acı çekiyor gibiydi.
"Sadece seni korumaya çalışıyordum Jongin. Zarar görmeden çok korktum."
"Bana sadece sen zarar verebilirsin," dedi ikna edici bir sesle. "Babana haber vermem lazım."
"O burada mı?" Kalkmaya çalıştığımda başım döndü ve Jongin beni buna fırsat vermeden geri yatırdı.
"Birazdan gelir,"
"Peki ona ne dedin?" diye telaşlandım. Teselli edilmek istemiyordum. Babamın olanları bilmesini istemiyordum. "Neden burada olduğum hakkında ne söylediniz?"
"Sehun'un sana arabayla çarptığını, çarpmanın etkisiyle afallayıp direksiyonu kırdığını." Bir an durdu. "ve onun da bir direğe girdiğini söyledik."
Nefes alırken canım yanıyordu. Örtünün altından vücuduma baktım, bacağım da kötü durumdaydı.
"Bunu nasıl yaptın?" diye sordum sessizce. Ne demek istediğimi hemen anlamıştı. Alacağım cevaptan ölesiye korkuyordum. Yapamadım diyebilirdi ama demedi.
"Seni yerde öyle kanlar içinde yatarken gördüğümde deliye döndüm sanırım." Başını meraklı gözlerimin öteki tarafına çevirdi, gözleri şimdi Sehun'un üzerindeydi. Sabırla bekliyordum söyleyeceklerini.
Bakışlarıma cevap vermeden iç geçirdi. "Bunu durdurmam imkânsızdı," dedi. Göğsüme bir ağırlığın çöktüğünü hissettim. "İmkânsızdı ama ben başardım."
Yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana baktı. "Seni sevmek zorundaydım."
"Yani biz..." diye sordum, cevap vermesini heyecanla bekliyordum.
"Seni başka birinin kollarına bırakacağımı düşünmemiştin değil mi?" gülünce yüzüm acıdı.
"Tahmin ettiğimden daha güzel bir hismiş."
"Özür dilerim," diye mırıldandım.
Gözlerini yukarı kaldırdı. "Dileyebileceğin her şey için benden özür dile."
"Ne için özür dilemeliyim?"
"Neredeyse seni benden sonsuza kadar mahrum bırakacaktın."
"Özür dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 days to the wolves, kaisoo
Short StoryAvcı göğsünü sırtıma iyice yasladıktan sonra sivri tırnaklarından birini boynuma yasladı ve son kez gözlerimin içine bakarak dostça gülümsedi. 12 Ocak 2018, 0242 02 Mayıs 2020, 1648