İstek
Yan koltukta oturmuş sıcaklığın tadını çıkarırken hava neredeyse kararmak üzereydi. Jongin direksiyonu tek eliyle tutarken, diğer eliyle de elimi tutmuştu. Gözleri bazen batmakta olan güneşe kayıyordu, bazen de bana. Eski şarkıların çaldığı bir radyo istasyonunu açtı ve daha önce hiç duymadığım bir şarkıya eşlik etmeye başladı. Şarkının sözlerinin tamamını biliyordu.
"Ellilerin müziklerini sever misin?" diye sordum.
"Ellilerde müzik çok iyiydi. Altmışlarda ya da yetmişlerde çok daha iyiydi." Ürperdi. "Şimdi sadece katlanılabilir."
"Kaç yaşındaydın sen? 110 falan mı?"
Göğsü yavaşça sarsıldı. Bu dediğim onu güldürmüştü.
"Senin gibi 18 yaşındayım ve 18 yıldır hayattım Kyungsoo, yaşım konusunda endişelenmene gerek yok." bu muhabbetin onu keyiflendirdiği her halinden belliydi.
"110 yaşında olsan da benim için fark etmezdi," dedim imalı bir biçimde.
Kaşlarını çattı. "Büyük sevdiğini bilmiyordum."
"Öyle mi? Yaşlı erkeklere bayılırım ben." Bir an için duraksadım. "Onlar çok..." ne diyeceğimi bilemiyordum. "Deneyimli oluyorlar."
Ciddi miyim diye bir kaç saniyeliğine bakışlarını yüzümde dolaştırıyordu, bense ona bıyık altından gülüyordum.
"İstersen ben de deneyimlerimi gösterebilirim."
Artık gülmüyordum. Bir an için aklıma geçen gün evimde duş aldığı geldi ve bu sefer onu havluyla hayal etmemiştim ve bu da gözlerimi tek bir noktaya sabitleyerek kızarmama neden oldu. Kalp atışlarım, kulaklarımda garip bir uğultu yaratıyordu.
"Neden bir anda heyecanlandın?" diye sorduğunda "heyecanlanmadım," diye karşılık verdim ve hemen konuyu değiştirdim.
"Neden gerçek anne ve babanla değil de profesör Wu ile yaşıyorsun?"
Bir süre düşüncelere daldı. Aradan dakikalar geçti. Sonunda gözlerime baktı, yolu tamamen unutmuştu sanki. Gözlerimde gördüğü şey onu cesaretlendirmişti herhalde. Tekrar yola baktı. Güneşin son huzmeleri gözlerini iyice ortaya çıkarmıştı. Sonunda konuştu.
"Çok hatırlamıyorum, dört ya da beş yaşındaydım. Annem o zamanlar çok hastaydı ve iradesini güçlükle kontrol ediyordu sanırım. En azından hatırladığım kadarıyla." bir süre düşüncelere daldı. "Kendini tutamadı ve babamı öldürdü."
Güçlükle nefes aldım, Jongin bunu fark etmişti.
"Kris bu işi uzun zamandır takip ediyordu, muhtemelen kan kokusunu aldı çünkü her şey gerçekleştikten bir kaç dakika sonra evdeydi. Annemi gözü dönmüş bir halde gördü ama müdahale etmedi. Beni alıp ardına bakmadan orayı terk etti." devam etmeden önce bir kaç dakika geçti, kelimeleri özenle seçiyordu.
"Ona anneme ne olacağını sorduğumu hatırlıyorum. O da bana gerekenin yapılacağını söyledi. O zaman bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum ama şimdi anlıyorum."
Dudaklarının şeklinden bu konuda daha fazla konuşmayacağını anlamıştım. Pek başarılı olamasam da merakımı bastırmayı başardım. Bu konuyla ilgili düşünmem gereken bir çok şey vardı. Benim aklıma takılanlar Jongin'in kesin zekasından kaçmamıştı elbette.
Yumuşak sesi düşüncelerimi böldü. "Yalnızlıktan böyle hareket etti. Ayrıca annem için o noktada yapılacak pek bir şey olduğunu da zannetmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 days to the wolves, kaisoo
Short StoryAvcı göğsünü sırtıma iyice yasladıktan sonra sivri tırnaklarından birini boynuma yasladı ve son kez gözlerimin içine bakarak dostça gülümsedi. 12 Ocak 2018, 0242 02 Mayıs 2020, 1648