✾ 13 ✾

578 52 32
                                    

Dönüşüm

Beşimiz de kemerlerimizi bağlarken yüzümüzde keyifli bir gülümseme vardı. Evin yakınlarındaki gölün kıyısına gitmeyi ve sıcak içecekler eşliğinde keyifli zaman geçirmeyi planlanmıştık.

Jongdae "Gerçekten bugün harika geçiyor." dediğinde hepimiz ona katıldık. Dikiz aynasından dişlerini göstererek gülümsediğini görebiliyordum. Bu durum oldukça hoşuma gidiyordu. Ona hâlâ olanları tam olarak anlatma fırsatımız olmasa da mesaj atarak Jongin'in beni öptüğünü söylemiştim. Jongdae adeta çıldırmıştı. "Nasıl yani sadece öptün ve bununla yetindin, öyle mi?" diye sormuştu. Ona neden daha ileri gidemediğimizi anlatmadım. Ama ilk fırsatta belli detayları es geçerek anlatmayı düşünüyordum.

Yolun sonuna çoktan gelmiştik. Ağaçlar cipin üç tarafını çevrelemişti. Hafifçe yağmur çiseliyordu ama gökyüzü buna rağmen aydınlıktı.

"Buradan sonrasını yürümemiz gerecek." dedi Jongin. Biz hariç diğer herkes çoktan arabadan inmişti. Derin bir nefes aldım.

"Seninle maceraya atılma fikri pek hoşuma gitmiyor," dedim Jongin'e. En son yaşadıklarımızı unutmamıştım. Bir anda dışarıya çıkıp benim tarafıma geldi ve emniyet kemerimi çözdü. Ben bir şey söylemeye fırsat bulamadan beni arabadan indirdi.

"Neden? O zaman halinden memnundun ama?" diyerek imalı bir bakış attı.
Beni dikkatle izliyordu ama gözlerinde alaylı bir bakış da vardı. Ellerini iki yanımdan cipe koydu, bana doğru eğildi. Gitgide yaklaşıyordu, yüzü yüzümden sadece bir kaç santim uzaktaydı. Sıcak nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Elimde olmadan heyecanlandım. Dudaklarını hafifçe dudaklarıma sürttü. Bir anda ateşim başıma vurmuştu. Tenimin altı karıncalanıyordu.

Tam beni öpeceğine emin olduğum sırada Jongdae yalandan öksürerek belli belirsiz "aile var," dedi. Anında birbirimizden uzaklaşmıştık. Jongdae, bu duruma bıyık altından gülüyordu. Keşke ufacık bir öpücük için bile ne kadar zorluk atlatmamız gerektiğini bilseydi diye düşünmeden edemedim. "Artık gitsek iyi olur," dedi Jongin ve biz de ona uyduk.

Uzun, ıslak çalıların ardından, sonra da yosun kaplı kocaman bir köknar ağacının etrafından geçtik. Sonunda nehir kıyısına vardığımızda hepimiz derin bir nefes alıp manzaranın tadını çıkarmaya koyulmuştuk. Su, çiseleyen yağmur damlalarıyla hafifçe dalgalanıyordu. Her yer ağaçlarla ve ufak, kayalıklarla kaplıydı ama bu manzaranın keyfini uzun süre süremedik.

Gözlerim her zamanki gibi Jongin'in üzerindeydi ve başını Baekhyun'a bakmak için kaldırdığını gördüm. Göz göze geldiler ve aralarında bir şey oldu. Chanyeol, Baekhyun'a ne olduğunu sormadan önce Jongdae yanıma geldi.

"Baekhyun," Chanyeol'un sesi tedirgindi.

"Bir şey duydum," diye fısıldadı.

Şimdi hepimiz merakla ona bakıyorduk. Jongdae olanlara bir anlam veremese de sesini çıkarmıyordu, o her zaman gözlemleyen taraf olmayı tercih ediyordu, bunu nasıl hareket etmesi gerektiğini anlamak için yapıyordu genelde. Gazetecilik ruhunda vardı.

"Ne oldu Baekhyun?" diye sordu Jongin sakin bir sesle ama üçünün de bir şeye kulak kabarttıkları her hallerinden belliydi.

Jongin birden kaskatı kesilmişti. "Kahretsin," diye mırıldandı. Chanyeol, Jongdae'yi arkasına alırken, Jongin'de aynı şeyi bana yapmıştı.

"Anlamıyorum." Jongdae'nin söylediğine "Ben de," diye karşılık verdim. Saniyeler ağır ağır geçiyor, zaman ruhsuz bir şekilde ilerliyordu. Baekhyun'un göz ucuyla bana baktığını biliyordum. Bunlar tepkisiz gözlerdi ama dudaklarının şeklinden kızgın olduğu anlaşılıyordu. Jongin dümdüz karşıya bakarken başka hiçbir şey düşünemiyor gibi duruyordu. Nefesim kesilmişti. Chanyel, Baekhyun ve Jongin aynı anda, aynı yöne doğru döndüler. Jongdae ve benim duyamadıklarımı duydukları için beklemedeydiler.

7 days to the wolves, kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin