Gönül Bağı
"Jongin!"
Adını seslenmeme epey şaşırmış gibi benden tarafa dönerken, saçları dönüşün etkisiyle hafifçe sarsıldı. Gözleri yine koyu kehribar rengindeydi ve nedense her an üzerime atlamaya hazır gibi duruyordu; bir elini yumruk yaparak Porsche'nin kapısına dayadı.
"Sendin!" diye çıkıştım. Anlayamamış gibi yüzüme bakmaya devam etti. Bir kaç adım daha attıktan sonra tam karşısında durdum.
"Kyungsoo iyi misin? Hiç iyi görünmüyorsun. Betin be-"
"Sendin," diye yenileyince sözü yarıda kalmıştı. Gerçekten bazen çok inatçı olabiliyordum, hatta o kadar inatçı oluyordum ki kendimi yalnız kendim ikna edebiliyordum.
Gözlerimin içine daha yoğun bakmaya başladığında, irislerinde tuhaf bir parıltı belirdi.
"Ne bendim Kyungsoo? Daha açık konuş." Tıslar gibi söylediğinde, dudak kenarları yukarı doğru kıvrıldı. Bu durumun garip bir şekilde hoşuna gittiğini fark ettim, ancak ona taviz verecek değildim.
"O gece her ne olduysa anılarımı benden çalan sendin."
Söylediğim şeyden pişman olmak için bile geç kaldığımı fark edince sıkıntıyla yutkunarak sıkıntılı bir nefesi dışarıya verdim. Ağzını aramak ve sinsi sinsi yaklaşmak varken, direk konuya atılmak ve hiçbir şey elde edememek tam benlikti.
"Neyden bahsediyorsun sen?" Bir anda ciddileşmesiyle tekrar bakışlarımın odağı haline geldi.
"Kütüphaneden çıktığım gece," dedim sakince. "Üzerinde aynı hırka vardı."
Alayla gülümsedi. "Bu ünlü bir markanın, ünlü bir hırkası. Eminim bir çok insanda vardır."
Şimdi alayla gülme sırası bendeydi. "Kütüphaneden çıktığım gece ne olduğunu bile sormadın ama hırka detayına takıldın."
Bir anda öfkesi kabarmış gibi üzerime yürüdüğünde ondan en iyi ihtimalle kaçmak istedim ama bu isteğim, bileğimi yakalayan eliyle suya düşmüştü.
"Ne yapıyorsun?" Kolumu kendime çekmeye çalışırken sordum. Tutuşu çok sıkı değildi ama bileğimi bırakacakmış gibi de durmuyordu.
"Seni yemeğe çıkarıyorum."
"Ne?"
Göğsü titreşecek şekilde gülümsedi. "Daha önce söylemiştim, biyoloji dersinde." Yüzüme hatırlıyor musun der gibi bakarken "Bence şuan tam zamanı," diye devam etti.
Ona direnmenin hiçbir mantığı yoktu. Aklımdaki soru işaretlerini gidermenin en iyi yolu da bu gibi durduğundan beni arabaya doğru çekmesine izin verdim. Bedenime orantısız bir ısı akışı hakimdi.
Yolcu kapısını benim için araladığı sırada, elini bileğimden çekince, bunun sebebinin Jongin olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Bir anlık deli cesaretiyle elimin tersini alnına bastırdım. Ne yapmaya çalıştığımı anlamamış gibiydi.
"Jongin sen yanıyorsun!"
Şaşkınlıkla bir adım geriledi ve ne yapacağını bilemez halde bakışlarını benden kaçırdı. Elimi geri çektim.
"Arabanın ısıtıcısı açıktı," diye kısa bir açıklamada bulundu. Pek tatmin olmamış olsam da daha fazla uzatmadan sürücü koltuğuna yerleştim. Üzerime doğru eğildiğinde ne yapmaya çalıştığını idrak etmem çok uzun sürmemişti. Emniyet kemerine uzanmıştı ve bunu yaparken anı dramatize etmemiş, çocuğunu korumak isteyen bir anne gibi, temkinle hareket etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 days to the wolves, kaisoo
Short StoryAvcı göğsünü sırtıma iyice yasladıktan sonra sivri tırnaklarından birini boynuma yasladı ve son kez gözlerimin içine bakarak dostça gülümsedi. 12 Ocak 2018, 0242 02 Mayıs 2020, 1648