İyi okumalar ölü ruhlarım 😍 iyi geceler...
***
Hissizliğin dibine vurmuştum bu gece. Avare avare geziniyordum. Sonra bir şey oluyor kendimi evde, elimde kalemle buluyordum. Neler oluyordu bilmiyordum bile. Sadece ben vardım ve zehrimi akıtan kalemim. Kaç mum eritmiştim karanlığımda? Ellerim bile muma boyanmıştı. Canım... hiç böyle yanmamıştı. Kalbimin son çırpınışları mıydı yoksa?Arada sırada yanıma uğrayan Aslı olmasa kafayı yiyebilirdim. Kaç gündür evdeydim bilmiyorum. Saçlarımı o günden sonra yıkamamıştım. Sevdiğini söylemişti çünkü. Bakasım bile gelmiyordu onlara. Neden sevmişti ki benden bir şeyi? Neden söylemişti?
Aşk var mı sence?
Küçük Denis karanlıkta yere çökmüş bir ileri bir geri salınırken düşünceli düşünceli sormuştu bu soruyu. Bilmiyorum ki,var mıydı? Birden kaşlarım çatılmıştı. Ne saçmalıyordum ki ben? Neydi bu saçma sorular? Elimdeki kalemi bir anlık sinirle kırıp kapıya doğru fırlatmıştım. Ellerimi saçlarımdan geçirirken birkaç kelime döküldü dudaklarımdan.
"Bu ben değilim."
Bu ben değildim çünkü kalbim başka bir neden için atıyordu. Atmamalıydı. Atamazdı. Annem olacak kişi sırf o duygu yüzünden beni kendi elleriyle öldürmemiş miydi? Ben onun yüzünden umutlarımdan, hayallerimden olmamış mıydım? Canım daha çok yanmak istermiş gibi zihnime üşüştü o gece. Yıldızların dizilişini ezberlerken çığlıklar atmıştım. Ben o günden beri gökyüzüne bakmazdım.
Ben ölümün içinde doğmuştum. Annemin ölü bedeninden çıkarılmıştım. Ben bu hayata tutunmaya başlarken ellerim kayıyordu. Ve şimdi gelmiş Kurşun'a aşık olup olmadığımı düşünüyordum. Ben... Ben bu kadar mı düşmüştüm? Kendimden tiksindim bir an. Sonra saçlarımdan, bedenimden, ruhumdan... Gözlerim masadaki kağıda kaydığında farkına vardım her şeyin. Satır satır ne ara ezberlemiştim onu? Dudağının yanındaki küçük güneş lekesine kadar nasıl ezberlemiştim?
Neyin davasıydı bu? Suçum neydi de ben yargılanıyordum? Ellerimi saçlarımdan geçirip çekiştirdim. Kendime gelmem lazımdı. Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. Dolabı açıp her zaman ki yerinde duran eski kutuyu aldım elime. Mektupların arasında paslı bir makas olurdu daima. Annemin son nefesini verip, aşkı yüzünden kalbine sapladığı makas... Yılların izini taşıyordu o.
Makası elime alıp aynanın karşısına geçtim. Düşünmedim bile. Gözümü dahi kırpmadım. Makası hareket ettirdiğim gibi kestim saçımı. Yine uzundu ama eskisi kadar değildi. Eski... az önce uzun olan saçım şimdi avuçlarımda eski olmuştu. Kurşun da eskiyecekti onlar gibi. Makası yerine koyup omuzlarımın iki karış altında olan saçlarıma baktım. Hala uzundu. Ama eskisi kadar değil.
Hafiflemiş hissediyordum. İster istemez gülümsedim. Mutlu olmuştum birden. Daha çok gülümsedim. Artık onun sevdiği gibi değildi. Şimdi onlara bakabilirdim. Duşa girdiğim an pişman olmuştum. O, benim için saçlarımdan vazgeçeceğim biri olmamalıydı. Ama olmuştu. Bir insan kendine daha ne kadar acırdı ki? Çekiştire çekiştire yıkadığım saç diplerim acıyordu. Banyodan çıkıp üzerimi giyindim. Saçlarım eskisine nazaran daha kısa sürede taranıyordu. Öyle dalgındım ki. Tekrar banyoya geçip yamuk olan yerleri düzelttim. Gerçi dalgalı olduğu için pek fazla belli olmuyordu.
Birkaç kez kapının çaldığını duymuştum ama Aslı bakar diye umursamamıştım. Sıkıntıyla nefesimi dışarı verip odadan çıktım. Salona gittikçe gülüşme sesleri duyuyordum. Kapıdan içeri girince ilk göz göze geldiğim kişi Furkan olmuştu. Ardından Kerem ve ona yapışık duran Aslı. Kurşun mu? Geçelim onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN AYAK İZLERİ
Novela JuvenilSırların ve gölgelerin içinde gizlenmiş, kırılmış bir meleğin güzelliği. ***