ÖAİ//2

327 44 37
                                    

Seviyorum sizi... Diğer kitaba bölüm atmaya uçuyorum😋😋😍😍😚😚 Vote ve yorumlarınızı lütfen esirgemeyin.  Bu bölüm  havvahazalay adlı okurum için..😘😘

*Nancy Ajram - Rahent Aleik
* Naz Ölçal- Tek Nefes

***

Kalemimin gölgesi ne zaman kağıda yaklaşsa çizeceklerim kayboluyordu. Bir çelişkiye düşüyordum. Çizsem mi... Çizmesem mi? Karanlık ve yıldızlar arasında, o zaman mum ışığına sığınıyordum.

Şimdi de yanımda ne yanmaktan bir hal olmuş mumum, ne de sığınacak yıldızım vardı. Karanlık içimdeydi belki ama ben, bana sığınamazdım.

Sarıya benzeyen ama ondan çok uzak olan keribar rengi ile yeşillerim bir türlü uzaklaşamıyordu. Ölümün rengini bilen beni derin düşüncelere sürüklüyordu. Oysa ben düşünmez, yargılamazdım. Ölü birinin beyni çalışmaz kalbi atmazdı. Ama şu an... farklıydı.

Kafamı iki yana sallayıp tepemde dikilen Aslı'ya çevirdim. Ancak hala onun beni izlediğini hissedebiliyordum. Bu tarz şeylere alışık biriydim ama nedense ben de ona bakma isteği ile dolup taşmıştım.

Ayağa kalkıp Aslı'ya bakışlarımla dışarıyı işaret ettim. Niyetim izin almak değildi. Nedensizce yapmıştım bu hareketi. Sanırım vücudumun nikotin krizi tutmuştu. Saçmalıyordum.

"Hey! Nereye?"

Furkan denen sarı çocuğun davranışları beni eğlendirse de boş boğazlığı canımı sıkmıştı. Olduğum yerde durup omzumun üzerinden alaylı bir bakış attım.

"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum."

Sesim kısıktı. Öyle ki soğukluğu karşısında ben de üşümüştüm. Konuşmasına fırsat vermeden dışarıya çıkıp bulduğum ilk arabanın kapısına kalçamı yaslayıp, boyalı uzun parmaklarımı tişörtümün içine kaydırdım. Her zaman tedbir amaçlı bir dal zehir yanımda kalbimin üzerinde ölümüm için beklerdi.

Sıkılmıştım içeride. Çocukluğumdan beri kapalı ve dar mekanlardan sıkılır ve bu tür yerlerden feryat edercesine uzaklaştırdım. Ama şu an beni sarıp sarmalamış uzun bir tabutun içine yerleştirmişlerdi. Çığlık atıyor, çıkmak istiyordum. Daralıyordum.

Bir nefes daha içtim parmaklarımın arasındaki zehirden. Bir adım daha yaklaştım ölüme.

Bir yaprağın suyun yüzüne düşmesi gibiydi benim bu çığlığım. İçinde çığlıklar kopan ve kimsesi olmayan bir haykırıştı. Ancak ne sesimi duyan ne de benim çırpınışlarımı gören kimse vardı. Kafamı tabuta vururken tek işittiğim kimsesiz bir mezarlık, tek gördüğüm ise yalnız bir adamdı. Beyaz giyinmiş duasının son demlerini okuyordu.

Çırpınışlarım son bulmuş, gözümden akan bir damla yaşla kapanmıştı beyaz perde. En acıklı hikayenin başrolü bendim. Bunu ilk kez hissederken, hissediyordum. Elimdeki izmariti yere fırlatıp üzerine bastım. Kışın bir ağacın serin tutan gölgesini unutan insan gibi ben de azrailimi unutacaktım.

***

"Denis!?"

Odanın kapısı hızla açılmıştı. Uykulu gözlerle kafamı kaldırıp Aslı'ya baktım. Gözlerimi ovuşturup ayılmayı umut ettim. Başım çatlıyordu. Dün tüm gece kabuslarla boğuşmuş, sabaha karşı uyuyabilmiştim.

ÖLÜMÜN AYAK İZLERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin