Kalbim uzaktan bir ok yemiş de son saniyelerini yaşıyormuş gibi atıyordu.
Nefes alıyordum ama bunu hissedemiyordum. Sanki soluk borumun aşağısı boşmuş da aldığım nefesler oradan boşluğa akıyormuş gibi hissediyordum.Sarpla göz göze geldiğimiz an kafamı geri çekmiştim ama her şey için çok geçti.
Beni görmüştü.
Ben daha beni gördüğü an değişen yüz ifadesini göremeden geriye çekilmiştim ancak bir işe yaramamıştı.
Daha sonra da bulunduğum sokaktan ayrılmış ve hemen eve gitmiştim. Belki biraz daha bekleseydim yanıma gelerek bana bir ton laf söyleyip sorular sorabilirdi.Eve gidince ilk yarım saat odada boş boş etrafa bakınmıştım. Sanki birini öldürmüşüm gibi içimdeki boşluğu hazmetmeye çalışmıştım. Belki de yaşadığım korku ve şok karışımı olan bir duyguyu ilk defa hissettiğim için ne yaşadığımı kendim de anlayamamıştım.
Kendime gelince de yemeğimi yemiş, ödevlerim ile banyomu yapmış ve babamla rutin kavgamızı yapmıştık.
Zaten kendisi de daha sonra çekip gitmişti yine her nereye gidiyorsa.Gece ise hiç uyuyamamıştım. Çok fazla uğraşmıştım ama başaramamıştım.
Kafam yine doluydu ve dün gece ekstra mesai yapmıştı.Bu sabahta zaten uyumadığım için beşte kalkmış ve giyinmiştim.
Kalktığımda ne yapacağımı bilmiyordum ama daha sonra adımlarım beni sahile getirmişti.
Kimsenin olmadığı sahilde boş bir bankta ellerim cebimde oturmuş denizi izliyordum.
Denizin sesi rahatlamamı sağlarken dalgalarda şiddetle kıyıya çarpıyordu.Acaba deniz kaç tane insanın derdini, acısını, üzüntüsünü ya da kederini içinde barındırıyordu. Belki de insanlar mutluluğunu da paylaşmışlardı denizle. Çok fazla üzüntü ile dolduğu için araya mutluluk serpmek istemiş olabilirlerdi.
Benim mutlu anı sayım bir elimin parmak sayısı kadar olmadığı için ben üzüntümü ve acımı paylaşırdım.
Ama konuşmadan.
Sadece düşünlerimin içine, içimdeki Arsene fısıldardım. Onlar zaten ruhumuzdan uçup denize karışıyorlardı. Çünkü etrafımıza yaydığımız enerji o yöndeydi.
Zaten insan iyi ve mutlu hissederse güzel, üzgün ve mutsuz hissettiği zamanlarda etrafına kötü enerji yaymaz mıydı?
Yaklaşık iki saat aynı bankta oturduktan sonra yavaş yavaş okula gitmek için ayaklandım.
Yine erken gidecektim ama yapacak bir işim yoktu ve biraz daha burada durursam gerçekten iki gün üst üste soğuk yemekten hasta olacaktım.Oturduğumuzun yerin ıssız olmasını sevmediğim kadar okula ve sahile yakın olmasını seviyordum.
Sahil yolunun üstünde sabahleyin erken vakitte, genelde yedi gibi açan bir kafe vardı ve eskiden her sabah buradan kahve alırdım. Şimdi havalar kötü olduğu için sahile inemiyordum ve bu yüzden buraya da gelemiyordum.
Sahibi ise genç, hemen hemen benimle yaşıt bir kızdı. Kafede küçük bir yerdi zaten.
Alt tarafı ile kenarları ahşap, üst tarafı cam olan kapıyı içeri doğru ittirdiğimde kapının üstündeki küçük zil çaldı.
Kafenin içine girdiğim zaman içerideki sıcaklık ile tatlı, poğaça ve kahve kokusunun birleşmiş ve ortaya çıkardığı o olağanüstü koku beni içine almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)
Teen Fictionİki dudağının arasında bir şarkı mırıldanıyor, mırıldandığı şarkı karanlık geceye karışıyordu. Sanki mırıldanmalar Şeytanın dudaklarından dökülüp benim içime işliyordu. Kulaklarımda çınlıyordu her bir kelime. Ölümü yakından hissediyordum. Mırıldanm...