Siyah.
Birine bunun anlamını sorsalar, ' 'bir' renk' der. Fakat bu cevap yanlış. Siyah 'bir' renk değil. Siyah, sonsuz bir renk. Siyah, bir gökkuşağı. Sonsuz rengin karışımından oluşmuş bir gökkuşağı.
İnsanların aklına siyahı gördüğünde ilk önce kötülük gelir, iyilik gelmez. Aslında siyah hem iyiliktir hem de kötülüktür çünkü beyaz da siyaha sığınmıştır. İçinde ikisini de barındırır.Siyah, beyaza göre daha dayanıklıdır, daha güçlüdür. Beyaz kirlenmeye müsaittir ve kırılgandır. Onu biri incitse, beyazında bir leke oluşturur. Ancak siyah öyle değildir. Siyahı ne kadar incitirsen incit, ne kadar yaralarsan yarala, üstünde bir renk oluşturamayacağın için onun incindiğini ya da yaralandığını göremezsin. Senin o oluşturduğun leke onun için bir hiçtir. Ona karışmış sıradan boyalardan biridir sadece.
Bazen kendime soruyorum; ben gerçekten siyah mıyım, diye. Yoksa sadece siyaha sığınmaya çalışan biri miydim?
Siyahın sonsuz askeri vardır. Her bir renk onun askeridir. Peki ben aralarından hangi renktim?
Beni temsil eden bir renk yoktu. Ben şeffaftım, boşluktum. Kimse varlığımı duymaz, beni görmezdi. Kendi öz babam bile beni görmezden gelip etrafında ben yokmuşum gibi davranırken başkaları beni ne yapsın ki?Şeffaf olmamın sebebi, ruhumdaki bütün renklerin içimdeki Arsende saklı olmasıydı. Ancak bir sorun vardıki renklerin olduğu kutu derinlerde bir yere atılmış ve anahtarı kaybedilmişti. Ruhum kaybolmuştu. Kimse de bulmak için uğraşmıyordu. Ne içimdeki Arsen ne de ben ruhumu bulmak için uğraşıyorduk. Bulmak istiyorduk ama nereden başlayacağımızı bilmiyorduk. Öylece bekliyor, belki bir gün biri gelip bize yardım eder diye umut ediyorduk.
Kim bilir, belki de o el çok yakında uzatılır.
Okyanus adam. Ona böyle demeye karar vermiştik diğer Arsenle. Okyanus kadar derin, karanlık, gizemli ve sonsuz olan adam. O mu bize yardım edecekti? Belki de çoktan o eli uzatmıştı da saklandığımız kulenin diğer tarafından uzattığı için biz görememiştik.
Şu geçen bir hafta boyunca sanki kafamda hiçbir soru, düşünce yokmuş gibi bir tane soru -diğerlerinden farklı ve sürekli ortaya çıkmayan bir tanesi- ortalığı sakin buldukça ortaya çıkıyordu. Sanki düşünce ve soru trafiğinin bitmesini köşede bir yerde bekliyor, ortalık biraz durulunca o da yola çıkıyordu.
Sarp sadece onu takip etmeye başladığım için mi benimle konuşuyordu?
Bu soru trafikteki kırmızı ışık gibi yanıyor ve bir müddet orada kaldıktan sonra yeşil yandığında zihnimden uzaklaşıyordu.
Eğer o gün arabayla okula gelseydi belki de bunların hiçbiri yaşanmayacak, bende merak edip onu takip etmeyecektim. Peki pişman mıydım? Hayır, değildim.
Tabi değilsin. Hayatına aksiyon geldi.
Belki haklıydı, belki değildi ama ben onu hayatıma herhangi bir aksiyon sokmak için yapmamıştım. Onun gizemini ve hayatını merak ettiğim için onu o gün takip etmiştim.
Eve gelip uykuya dalmamın üstünden tam tamına dört saat geçmişti. Tahmin ettiğimin aksine epey bir uyumuştum. Hemde herhangi bir kabus görmeden. Bu benim için iyi bir şeydi.
Saat öğlen on iki olunca mahallede çıkan kavganın gürültüsüne uyanmıştım. Ayağa kalkıp cama gittiğimde araçlarından inmiş birbirine bağırıp küfreden iki tane adamı görmek gözlerimi devirmeme, ardından da beni uyandırdıkları için kaşlarımı çatmama neden oldu.
Camı kapatıp geri uyumak istesemde çoktan uykum kaçmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)
Teen Fictionİki dudağının arasında bir şarkı mırıldanıyor, mırıldandığı şarkı karanlık geceye karışıyordu. Sanki mırıldanmalar Şeytanın dudaklarından dökülüp benim içime işliyordu. Kulaklarımda çınlıyordu her bir kelime. Ölümü yakından hissediyordum. Mırıldanm...