"Tuğrul Başta. Görevindeki adam bu. Kendisi, ara sokak barlarının en iyisi olan Gece Işığının sahibi. Yetim ve küçüklüğünde yetimhaneden okula diye çıkıp hiçbir zaman okula gitmeyen, dışarılarda serserilik yapan biri. Yani sokakta büyümüş diyebiliriz. Takıntılı bir adam. Kafasına bir şey koymuşsa yapmak için tüm imkanlarını zorlar ya da tanımadığı birini, bir kadını, gözüne kestirmişse onunla iletişime geçmek için de aynı çabayı gösterir. Bu detayı özellikle veriyorum çünkü sen burada devreye giriyorsun"
Bakışlarını benden çekip önüne, dosyaya çevirdi ve adamın bilgilerinin listelenmiş olduğu sayfayı geçerek fotoğrafını gösterdi. Sağ tarafımda, dizi dizime değecek kadar yakınımda oturuyordu ve konuşurken yüzüme bakıyordu. Ancak ben onun aksine bakışlarımı dosyaya dikiyordum.
Fotoğraftaki adam kısa boylu ve yapılı bir adamdı. Otuzlarının sonlarında görünsede gözlerinin altındaki koyu renk halkalar fotoğraf uzaktan çekilmiş olduğu halde belli oluyordu ve bu da onu birkaç yaş daha yaşlı gösteriyordu. Siyah saçları vardı ama göz rengini göremiyordum. Ayrıca bir bar sahibinden çok restoran işletmecisi gibi görünüyordu, fazla sert bir ifadesi yoktu. Resmin habersiz çekildiği belliydi. Hemen arkasında onunla birlikte olduğunu düşündüğüm, belki de koruması, düz bir ifadeyle yürüyen bir adam vardı. Sarp'ın anlattıklarını bir de gözlerim adamın resminin üstündeyken düşündüğümde dış görünüşüyle gerçeklerin hiç uyuşmadığını fark ettim.
Sarp bir sonraki sayfayı çevirdiğinde başka bir gün çekilmiş olduğunu düşündüğüm bir fotoğraf karşıma çıktı. Arkasında yine bir önceki fotoğraftaki adam ve yanında da başka bir adam vardı. Kendisinden biraz daha uzun boyluydu ama arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyordum.
"Peki ben ne yapacağım?" dedim ilk kez ona dönerek. Gözlerini birkaç saniye daha Tuğrul'un resminin üstünde gezdirdi, ardından bana döndü.
"Bana lazım olan, uzun zamandır aradığım bir bilgiye sahip. Senin yapacağın şey onu bir şekilde kıvama getirip sana birazdan analatacaklarımı da konuşmanıza ekleyerek o bilgiyi öğrenmen" demesi beklediğim bir şey değildi.
"Para için yapmıyor muyuz bu görevi?" dedim şaşkınlığımı gizleyemeyerek. Bu onun sırıtmasına neden olurken diğer sayfalara geçmeden dosyayı kapattı ve arkasına yaslandı.
"Her şeyi para için yapmıyorum, Kelebek. Hem bu görev benim sana verdiğim bir görev. Yani kimsenin haberi yok. Uras dışında"
"Patronun bilmiyor mu?"
Sorumla birlikte suratındaki sırıtış silinip yerini sert bir ifade aldığında ondan nefret ettiğini, nedenini hala bilmesem de, bir kez daha anladım. Bakışlarımız hala birbirine kenetliyken, "Onun bilmediği bir sürü şey yapıyorum" dedi soğuk bir sesle. İçimdeki Arsen kulağıma bunun, Sarp'ın yaptığı nadir itiraflardan biri olduğunu fısıldamıştı.
Cevap vermedim, neler yaptığını sormadım. Gözlerinden bir şey dememi, soru sormamı beklediğini anlayabiliyordum ama sessiz kalmaya devam ederek önüme döndüm.
Sırtını yasladığı yerden ayırıp tekrar koltuğun ucuna doğru kaydı ve dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini birleştirdi. "Şimdi senin öğreneceğin bilgiye gelelim" dedi ve az önce kapattığı dosyayı tekrar açıp ileriki sayfalara geldi.
Bu fotoğrafta da Tuğrul biriyle konuşuyordu ama bu sefer konuştu kişinin yüzü kameraya yansımıştı. Adamın yüzü tanıdık gelmişti ve zihnimi biraz zorlayınca bu kişinin Cengiz olduğunu fark ettim.
"Evet, bu Cengiz" dedi aklımı okumuş gibi. "Eskiden birlikte uyuşturucu işleriyle uğraşıyorlardı. Ama sonra Tuğrul ellerini onlardan çekip bar açtığında Cengiz yalnız kaldı ve işleri tek başına yürütmeye devam etti, hala da ara sıra alıp ya da üretip başka kişilere satıyor. Ancak sorun şu ki bu işleri yürüttüğü yeri kendisi ve birkaç adamı hariç, onlarda genelde getir götür veya üretme işlerini yapan kişiler, kimseye söylemiyor. Kendi adamları dışında da bilen tek kişi Tuğrul. Senin görevin de bu yeri öğrenmek" Gözümde canlanan sahnelerle kalbim hızlanırken Sarp'a döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)
Teen Fictionİki dudağının arasında bir şarkı mırıldanıyor, mırıldandığı şarkı karanlık geceye karışıyordu. Sanki mırıldanmalar Şeytanın dudaklarından dökülüp benim içime işliyordu. Kulaklarımda çınlıyordu her bir kelime. Ölümü yakından hissediyordum. Mırıldanm...