Düşünüyordum. Nerede yanlış yaptığımı, bu fani dünyada oynadığım oyunun hangi sahnesinde rolümü karıştırıp yanlış repliği söylediğimi ya da bu oyunun yöneticisinin bana hangi sahnede kızdığını düşünüyordum. Birinin benim hissetmemem için yasakladığı duyguların neden yasaklandığını düşünüyordum. Bir-iki saattir özgürken bir anda neden yine kafese tıkıldığımı düşünüyordum. Tüm bunlara sebep olan şeyin bana bu dünyayı dar etmek için daha ne kadar uğraşacağını ve bir gün durup durmayacağını düşünüyordum.
Bunların hepsinin bir sebebi olmalıydı, değil mi?
Babam karşımda durmuş, bana onu en son gördüğüm zamanki gibi sırıtarak, kendinden çok emin bir ifadeyle bakıyordu. Ancak beni endişelendiren onun her zamanki o sinirli halinde olmaması değil, burayı nasıl bulmuş olmasıydı.
Yaşadığım şoktan ve içimi yavaştan kaplamaya başlayan korkudan ağzımı açıp tek kelime söyleyemiyordum.
"Kelebek, kim geld-" Sarp'ın arkamdan yaklaşan sesiyle birlikte içimden kapıyı babamın suratına çarpmak ve onu görmesini engellemek istesem de o çoktan yanımıza gelmişti.
Dirseğimden tutarak beni geri çektiğinde hala kapının kolunu tutan elim yanıma düşmüştü. Sarp önüme geçip geniş vücuduyla babamı görmemi engellerken ben hala kendime gelememiştim. Kalbim çok hızlı atıyordu. Burayı nasıl bulmuştu? Ne işi vardı burada? Neden gülümsüyordu? Onu son gördüğüm iki seferdir eski halinden, her an sinirli olan halinden eser yoktu. Belki birkaç sene önce onu böyle görseydim bu halini bu kadar garipsemez, hatta değişmeye başladığını bile düşünebilirdim. Ancak şu anda sadece beni korkutuyordu.
Tek elimle saçlarımı geriye itip kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bir adım yana kayarak Sarp'ın önümde duvar gibi durmuş bedeninin arkasından çıktım. Şimdi bir adım arkasında, yanında duruyordum.
"Sizi bölmüyorum, değil mi?" diye sordu. Sorusundaki imalar, bana direkt olarak söylemese de sorusunda gizlediği o çirkin etiket ve yüzüneki o sahte gülümseme midemi bulandırıyor, ondan nefret eden yanımın beni yavaştan ele geçirmesine neden oluyordu.
"Ne işin var burada?" derken sesi her ne kadar sakin gözükse de kelimelerindeki sivrilik belli oluyordu. Hatta birazcık şaşkınlık da belli oluyordu. Her an patlamaya hazırdı, bunu duruşundan ve ses tonundan anlayabiliyordum.
Babam omzunu silkerek, "Hiç. Buradan geçiyordum, bir uğrayayayım dedim" dedi ve bakışlarını Sarp'ın arkasındaki bana çevirdi. Yüzündeki sahte gülümseme biraz daha genişlemişti. Kaşlarım hafifçe çatıktı, gözlerimi onun gözlerinden ayıramıyordum. "Kızımı özlemiş olamaz mıyım?"
Sarp bir adım atıp tek eliyle babamın yakasından tutarak onu sertçe geriye ittirdi. "Git dalga geçecek başka yer bul, benim canımı sıkma" Babam sendeleyerek geri gitmiş, sırtını kapının karşısındaki merdivenlerin demirliklerine çarpmıştı. Elimi Sarp'ın dirseğine koyup parmaklarımla üstündeki uzun kollu tişörtü tuttum ancak hiçbir şey demedim.
Babam Sarp'ı umursamadan tekrardan bana döndü. "Arsen? Babanı özlemedin mi, kızım?"
Sarp hiçbir şey demeden evden çıkıp kapının önündeki babamın suratına sert bir yumruk attı. Babam bir kez daha sırtını demirliklere çarptı. Dudağı kanarken yüzündeki sırıtışı silmemekte ısrarcı gibiydi.
"Ben sana istemiye istemiye her defasında benden kurtulmam için fırsat verirken sen ölüme koşar gibi kapıma geliyorsun" diyip onu merdivenlere doğru sürükledi. "Şimdi siktir git buradan"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)
Novela Juvenilİki dudağının arasında bir şarkı mırıldanıyor, mırıldandığı şarkı karanlık geceye karışıyordu. Sanki mırıldanmalar Şeytanın dudaklarından dökülüp benim içime işliyordu. Kulaklarımda çınlıyordu her bir kelime. Ölümü yakından hissediyordum. Mırıldanm...