Eskiden; geçmek bilmeyen, bir ömür sürecekmiş gibi hissettiren, zaman zaman durmasını istediğim, beni dakika dakika öldüren ve her saniye beni zehirleyen günler, son birkaç ayda sanki aralarında anlaşmışlar gibi, akrep yelkovanı yakalamaya kararlıymış gibi hızlı bir şekilde başlayıp aynı şekilde hızlıca bitiyordu. Yirmi dört saatin nasıl geçtiğini anlamıyordum. Özellikle o gün normalin dışında bir şey olduysa, o yirmi dört saat göz açıp kapayıncaya kadar bitmiş gibi hissediyordum. Eskiden bana fazla gelen günler şimdi yetmiyor, beni sıkıştırıyordu.
Aralığın sonuna, aynı zamanda yılın sonuna gelmiştik neredeyse. Bulutlar yeni yılı yeni bir sayfayla karşılaşmak istiyormuş gibi beyaz boncuklarını yeryüzüne bırakıyor, etrafı bembeyaz yapıyordu. Şu son birkaç günde aralıksız yağmıştı kar. Kar yağdıkça geceleri hiç uyuyasım gelmiyordu. Yattığım yataktan gerisin geri kalkıp eğer kendi odamdaysam, ki bu artık çok nadir oluyordu, cama, eğer Sarp'la birlikteysem balkona çıkıp bütün gece karın yağışını izliyordum. Bazen balkonda uyuya kaldığım bile oluyordu. Bu yüzden Sarp'la birçok kez tartışmıştık. O, benim uyumamı, ertesi gün okula gideceğim için uykumu almam gerektiğini söylüyor, ben de uyumamak için diretiyordum. İnatçılık savaşı artık aramızda normal karşıladığımız bir şeydi. İkimiz de dakikalarca konuşup duruyorduk. En sonunda hangimize bıkkınlık gelirse, genelde o pes ediyordu, yenen de zafer dolu bir sırıtışla kaybedene bakıyordu. Ki bu kişi de genelde ben oluyordum.
Bazı geceler ise bunların hiçbiri olmuyordu. Ya Sarp ben balkonda karları izlerken yanıma gelip beni kollarının arasına alıyor ya da ben o, bilgisayara bakarken veya Cengiz'in istediği dosyalarla ilgilenirken yanına gidip kollarının arasına giriyordum. Her geçen gün, her geçen saat, her geçen dakika, hatta her geçen gün saniye ona daha çok bağlandığımı hissedebiliyordum. Bu artık beni başlarda olduğu kadar korkutmuyordu. Aksine kendimi güvende ve huzurlu hissediyordum.
Doğum günümden bu yana, son on gündür pek olağandışı bir şey olmamıştı. En son hazırlanan plan işe yaramış, polisler akşam Cengiz'in gittiği yeri basmıştı. Üstüne üstlük Cengiz'in çok önemli adamlarından bazıları da tutuklanmıştı. Sarp bu kadarını kendisinin bile tahmin etmediğini söylemişti çünkü adamlar genelde bu tarz, her ne kadar çok sık olmasa da, olabilecek durumlara karşı hazırlıklıydı ve her zaman bir kaçış planları olurdu. Fakat o gece ne olmuştu da tuzağa düşmüşlerdi, bilmiyordum. Cengiz ertesi gün Sarp'ı yanına çağırmıştı ama Sarp eve geri geldiğinde önemli bir şey olmadığını, yani kendisinden şüphelenmediğini, ve sadece konuştuklarını söylemişti. O günden beri Sarp'ı hiç aramamış, Sarp bu kadar uzun süre sessiz kalmasının iyiye işaret olmadığını söyleyerek ona bakmaya gitmişti ama kimse nerede olduğunu bilmiyordu.
Cengiz Bıçakçı bir anda ortadan kaybolmuştu.
Aslında içten içe buna sevinmiştim. Sarpla birlikte okula gidip geliyorduk, bazen her ne kadar Cengiz ortalarda olmasa yapması gereken şeylerin olduğunu söylüyor ve beni okuldan sonra Erva'nın yanına bırakıyordu. Özellikle doğum günümden sonra Erva'yla aramdaki ilişki de güçlenmişti.
Bazen de sanki hayatımızın puzzle parçaları arasındaki boşluklarda hiçbir sorun yokmuş gibi, her şey yerli yerindeymiş gibi okuldan sonra eve geliyor, günün geri kalanını evde pinekleyerek geçiriyorduk. Uyuyorduk, bir şeyler izliyorduk ya da mutfakta kendimize yeni tarifler oluşturuyorduk. Artık eskisine oranla biraz daha iyiydim yemek yapma konusunda. Hem izlediğim yemek programları hem de Sarp sayesinde kendimi geliştirebilmiştim. Hatta birkaç kez, evde tek başımayken birden fazla tarifi birden karıştırıp yeni bir tatlı yapmış, yaptığım gibi de alıp denemesi için Uras'a götürmüştüm. Hemen hemen hepsini beğenmişti. Bazen biraz daha pişmesi gerektiğini ya da biraz daha tatlı olabileceğini de söylemişti. Her defasında dediklerini aklıma not etmiştim ve bir sonraki sefer bunları göz önüne alarak yapmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)
Novela Juvenilİki dudağının arasında bir şarkı mırıldanıyor, mırıldandığı şarkı karanlık geceye karışıyordu. Sanki mırıldanmalar Şeytanın dudaklarından dökülüp benim içime işliyordu. Kulaklarımda çınlıyordu her bir kelime. Ölümü yakından hissediyordum. Mırıldanm...