Duygular gelip geçici midir, yoksa hissetmeye başladığımız andan itibaren bizim bir parçamız mı olurlar?
İnsanlar her zaman kendilerini sadece bir duyguyu yaşamaya, hissetmeye zorlarlar. Sevilmek duygusu ona cezbedici geliyorsa her zaman sevilmek ister. Soğukkanlı olmak onu mutlu ediyorsa etrafındaki insanlara her zaman soğuk davranır. Sinirli olmak onun stresini atıyorsa her zaman çevresine zarar verir.
Ancak insan hayatı bir duyguyla geçmez, geçemez. Bir gün sinirliysen diğer gün mutlu olabilirsin. Bir gün sevildiğini hissediyorsan diğer gün kendini boşlukta ve yalnız hissedebilirsin. Duygular değişir. Sürekli aynı duyguyu yaşarsak bu dünyadan zevk alamayız. İnsan hayatı zaten zor bir sınavken neden kendimiz bunu daha zor hale getirelim ki?
Ben her zaman aynı anda farklı duygular yaşayan bir insan olmuşumdur. Aynı anda hem üzgün, hem şaşkın, hem de öfkeli olabiliyordum. Belki bu insan yapısıyla alakalı bir durum da olabilir, bilmiyorum. Kimileri dünyayı fazla tozpembe gördüğü için sinirlensede bunu belli etmeyerek sakin kalabiliyor.
İşte tam şu anda da etrafıma birden fazla duygunun enerjisini yayıyordum. Bir tutam mutluluk ve bolca şaşkınlık iksiri bir şişede karıştırılmış ve benim üzerime dökülmüş gibiydi.
" Ne oluyor lan. Sen kimsin? " Babamın sesiyle kafamın içindeki düşüncelerden sıyrıldığımda hafifçe kafamı iki yana salladım.
Babamın yüzündeki ifade şaşkınlıktan yerini öfkeye bırakmıştı. Duygular bizim bir parçamız değil, sürekli değişebilen soyut şeylerdi. O an öfkeliysen saniyeler sonra şaşkın olabiliyordun. Tıpkı babam gibi.
" Bırak lan kolumu " dedi babam sinirle kolunu kurtarmaya çalışırken. Ancak babamın isteğinin aksine Sarpın, babamı kolunu daha çok sıktığını beyazlayan eklemelerinden anlayabiliyordum.
" Senin bu elini kırarım. Duydun mu beni? Bu elini kırar senin bir taraflarına montelerim " dedi sert sesiyle. Her zamanki gibi bağırmamıştı ama zaten bağırmasına gerek yoktu. Sesi oldukça etkiliydi.
Babamın az önce gördüğüm yüzünü şu an tam göremiyordum çünkü Sarpın omzu görüş açımı engelliyordu.
Bir an için Sarp'a onu bırakmasını söylemek geldi içimden. Babama acıdığımdan ya da onu korumak istediğimden falan değil. Sadece Sarpın böyle bir şeye bulaşıp başına bela almasını istemiyordum. Babamın sağı solu belli olmazdı. Gittiği yerlerden it kopuk ne varsa toplar Sarpla dalaşabilirlerdi. Belki de tam tersi olurdu, bilemiyorum.
Fakat daha sonra Sarpı durdurma kararımdan vazgeçtim ve ne yapacağını merakla beklemeye başladım.
" Arsen? Yardım etsene. Kim lan bu adam? " dedi babam bakışlarını Sarp'ın omzunun arkasındaki benim gözlerimle birleştirerek.
" O sana yardım etmeyecek " demesiyle az önce sorusuna cevap vermeyen benden gözlerini çekerek elini esir almış adama çevirdi.
" Manyak mısın lan sen gece gece. Bırak beni, siktir git. Her gece sana sürtüyor diye mi koruyorsun lan onu? Başka bir tane bulamadın mı? "
Kulaklarım uğuldamaya başladığında etrafta aynı anda bulanıklaşmış ve başım dönmeye başlamıştı.
Bunu tam şu an, onun yanında söylemek zorunda mıydı?
İçimdeki Arsene hak veriyordum.
Tam şu anda Sarpın yanında bunu ima etmesi ruhumdan bir parça koparılmış da boşluğa düşmüş gibi hissetmeme neden olmuştu. Onun aile sorunlarımı öğrenmesini istemiyordum, ki bugün hem Özge hoca hem de babam sağ olsun o 'isteğimi' fazlasıyla yerine getirmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)
Novela Juvenilİki dudağının arasında bir şarkı mırıldanıyor, mırıldandığı şarkı karanlık geceye karışıyordu. Sanki mırıldanmalar Şeytanın dudaklarından dökülüp benim içime işliyordu. Kulaklarımda çınlıyordu her bir kelime. Ölümü yakından hissediyordum. Mırıldanm...