SARP BOZCAK
<10 YIL ÖNCE>Oturduğumuz bankta belki on beş, belki yirmi dakikadır oturuyorduk. Neredeyse yarım saat koşmuştuk ve ikimiz de ne bacaklarımızı hissediyorduk ne de konuşacak halimiz vardı. Bedenlerimizi taşıyamıyor gibi yarı uzanır bir şekilde oturmuştuk banka. Gözlerim sıkıca kapalıydı, bir elim o kadar koşmaktan sıkışan göğüs kafesimdeydi. Sırtımdaki çantayı daha rahat oturabilmek için yere atmıştım. Uras'ın nasıl bir halde olduğuna bakmamıştım ama hemen yanı başımda kesik kesik nefes alıyordu.
"Ba-Bacaklarımı hissedemiyorum" dedi. Düzensiz nefesleri konuşmasını engelliyordu. Gözlerinin benimkiler gibi kapalı olup olmadığını bilmeden başımı salladım ve yutkundum. "Ben de. Göğsüm ağrıyor"
Elimi göğsümden çekip banktan destek alarak dik bir pozisyona geçtim. Sıkışan göğsümden dolayıp sıkıca kapattığım gözlerimi açıp Uras'a baktım. Kafasını geri atmış, derin nefesler almaya çalışıyordu. Benim ona baktığımı fark etmiş gibi bana döndü.
"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu kafasını kaldırırken. Bakışlarımı ondan ayırıp etrafta gezdirdim. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama etraf fazla sessizdi. Bütün dünya uyuyordu da, bir tek biz ayaktaydık sanki. Bulunduğumuz yer bir ara sokaktı. İzimizi kaybettirmek için arkamıza bakmadan bilmediğimiz sokaklara doğru koşmuştuk. Caddeye ne kadar yakındık ya da yakın mıydık bilmiyordum ama uzaktan gelen araba sesleri caddeye pek de uzak olmadığımızı işaret ediyordu.
Altında oturduğumuz sokak lambasının ışığı arada titreyerek azalıyordu. Dakikalardır buradaydık ama bu sokaktan geçen hiçbir insan görmemiştik. Kendimizi terk edilmiş hissediyordum.Uras'a döndüm. Karanlık olmasına rağmen sadece sokak lambasının ışığıyla bile gözlerindeki endişe ve korkuyu görebiliyordum. Uras ıssız yerleri sevmezdi. Gözlerimi ondan kaçırdım. Onda gördüğüm duygular beni daha çok telaşlandırıyordu.
Hareket etmek istemeyen ayaklarıma kalkmalarını emrederken zar zor ayağa kalktım. Bacaklarım titriyordu ancak bunu Uras'a belli etmemeye çalıştım. "Buradan kalkalım. Biraz daha caddeye yakın bir yere gidelim. Düşünürüz ne yapacağımızı" dedim elimi kalkmasına yardım etmek için ona uzatırken. Ayağa kalktığında ikimiz de çantalarımızı sırtımıza taktık ve caddenin nerede olduğunu bilmeden yürümeye başladık.İlk başta kaldırımda durup bir sağa bir sola baktık duyduğumuz seslerin hangi taraftan geldiğini anlamak için. Ben sağ, Uras ise sol taraftan geldiğini söylemişti. Kendimden emin olmadığım için Uras'ın söylediğini seçerek sol tarafa doğru çevirmiştik adımlarımızı.
Yavaş adımlarla etrafa bakarak ilerledik. Karanlık olduğu için sokak lambalarının ışığının izin verdiği kadar etrafı seçebiliyordum. Özellikle belli başlı yerleri daha sonra buraya gelirsek diye aklımda tutmaya çalılıyordum ama yorgunluk beni sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da etkilemişti. Kafamın için fazlasıyla doluydu, başım feci bir şekilde ağrıyordu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Şu an nereye doğru yürüdüğümüzü, durduğumuzda nereye varacağımızı bilmiyordum. Yurttakiler bizi ne zaman bulurdu ya da bulur muydu bilmiyordum. Kendim için korkmuyordum aslında. Uras'ın aklına bu fikri sokan bendim ve benim yüzümden ona bir şey olmasına izin veremezdim.
İkimiz de aynı anda durduğumuzda nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Sadece evler, yolun sol tarafında küçük bir market ve sağ tarafta ise bir bakkal vardı. Apartmanlardan birkaçının bazı dairelerinde ışık yanıyordu. Orada oturan insanlar da bizim gibi tüm dünya uyurken uyanıktı. Ancak hala caddeye yakın değildik. Araba seslerini hala belli belirsiz duyabiliyorduk ama hangi taraftan oraya gideceğimizi bilmiyorduk. Yorulmuştuk ve yorgunluğumuz her adımımızda kendini daha çok belli ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)
Novela Juvenilİki dudağının arasında bir şarkı mırıldanıyor, mırıldandığı şarkı karanlık geceye karışıyordu. Sanki mırıldanmalar Şeytanın dudaklarından dökülüp benim içime işliyordu. Kulaklarımda çınlıyordu her bir kelime. Ölümü yakından hissediyordum. Mırıldanm...