Poyrazsız tam 97 hafta... Acım hâlâ çok derin. Poyrazsız nasıl yaşayabilirim bilmiyorum. Ayakta durmak zorundayım, oğullarım var... Sinan, bu acıya dayanamadı... Gitti. Konuşmuyor bizimle. Yanisi çektiklerim yetmiyor bi de oğlum gitti. Konuşuyordu ama artık aramıyor. Anlıyorum... Kızgındı herhalde. Poyraz'la birlikte gittiğimiz buzpanteninde Çınar diye bir adamla tanışmıştık... O adam tekrar karşıma çıktı. Aslında nerden çıktı onu da bilmiyorum... Açıkçası kötü bir ortamda çıktı karşıma... Hayattan bıktığım ve artık bu kadar acıya dayanamadığımı karar verdiğim an. Kurtardı beni. İyi ki de kurtardı... Depresyondaydım, sağlıklı düşünemiyordum. Hâlâ öyle... Oğullarımı cidden bırakıp gidecektim ya... Hâlâ kızıyorum kendime. Diğer yandan da olmadı diye kızıyorum. O günden beri Çınar peşimi hiç bırakmadı. Sayesinde Poyraz'ın ölümünden tam 68 hafta sonra ilk defa gülümsedim. Bana evlilik teklifi etti. Tabiki kabul etmedim... Sonra düşündüm. Madem o gece ölmedim, madem hayattayım, bu bir sinyal olmalıydı. O teklifi kabul edip hayatıma devam etmeliydim. Kendim için değilse bile oğullarım için yapıcaktım bunu. Çınar tanışmamızdan sonra bir araba kazası geçirmişti ve hafızasını kaybetmişti. Hafızasını geri alması da çok zamanını almamıştı. Bu olaylar bizim karşılaşmamızdan önce oldu. Her şeyi hatırlıyor, beni de... Poyraz ve Sinan'ı unuttu ama. Umut'la çok güzel ilgileniyor... Umut çok seviyor onu. 3 hafta önce 3 oldu canım oğlum... Poyraz da olsaydı keşke. Oğullarıyla olsaydı, büyürken görseydi... Gidişiyle hayatım alt üst oldu. Hem sevdiğim adamı kaybettim hem de oğlumu... Üstelik de ona daha yeni kavuşmuşken... Ah be Poyraz... Gittin, gittin de... Giderken beni benden aldın öyle gittin be... Çınarla düğün hazırlıkları yapıyoruz. İçimde bir ses yapma diyor ama evet dedim bir kere. Ayrıca Umut'un da bir baba karakterine ihtiyaç duyduğunu görüyorum... Poyraz olamadı maalesef. Eğer hayatta olsaydı Sinan'a baba olduğu gibi baba olurdu Umut'a, eminim. Bende onlara baka baka mutlu olurdum, Poyraz'a yineden aşık olurdum. Ama yok... Adam öldü. "Ayşegül, Ayşegül?" Çınar'a döndüm.
"Hı? Efendim?"
"Daldın gittin de bi an. İyi misin birtanem?"
Gülümseyerek kafamı olumlu anlamda salladım. "İyiyim. Dalmışım işte ya." dedim samimi göründüğünü umut ettiğim bir gülüşle. "Anneeee." Diye bağırarak yanıma koştu Umut. Diz çöküp ellerini tuttum. "Noldu oğlum?" Gülümsedi. "Çı abi" dedi. Çınara baktım. "Çınar abi." dedim. Çınar demek bu kadar mı zor onun için hâlâ anlamıyorum yani. Çınar gülümsedi ve o da yanıma diz çöktü. "Napıyorsun bakalım Umut bey?" Umut gülümsedi. "Futbol." dedi. Futbolu çok sever ellinde olsa 24 saat koşar topun peşinde.
"Sen futbol mu oynuyorsun?" dedi Çınar gülümseyerek.
"Hı hı."
"İçerde mi oynuyorsun?"
Umut hemen bana baktı. İçerde top oynamaya yasak koydum çünkü. Çünkü o top oynayınca illa bir şey kırar. Oğlum diyorum odanda oyna diyorum onu da istemiyor. O yüzden oynayacaksa bahçede oynasın istiyorum da beyefendi sanki dinliyor anneyi. Babasına çekmiş işte ne diyelim. Babasının oğlu. O da dinlemezdi beni. Umut vazo gibi şeyler kırar Poyraz da kalbimi... Off... Tamam düşünme Poyraz'ı Ayşegül.
"Şşşt." dedi Umut. İkimiz de güldük. "Beraber futbol oynayalım mı?" diye sordu. Çınar gülümsedi. "Oynayalım."
"Ama dışarda oynayacaksınız. Annenin daha bir sürü işleri var. Sen Çınar abinle dışarda oyna bende burdaki işleri halledeyim, tamam mı? Anlaştık mı?"
"O zaman parka götürsün." dedi
Çınar güldü. "Tamam gel parka götüreyim seni paşam."
"Ya Çınar gerek yoktu bahçede oynardınız."
"Ayşegül... O benim de oğlum. Bırak da bende bir şeyler yapayım onun için. Bi baş başa vakit geçirelim."
"Çınar abini üzmek yok."
Umut gülümedi ve koşarak kapıya gitti.
"Sağol." dedi.
"Ne için? Asıl benim teşekkür etmem lazım, parka götürdüğün için. İlgilendiğin için."
"O benim de oğlum. Bana şans verdiğin için teşekkür ederim. Yani Umut'un biyolojik babası nasıl biriydi bilmiyorum da Umuttaki baba eksikliğini doldurmak için ellimden gelenin fazlasını yapıcam. Söz."
Gülümsedim. "Sağol." anlımdan öpüp Umut'un yanına gitti. "Anne!"
"Efendim oğlum?"
"Dedeme gitcem ben."
"Oğlum daha demin parka götür demedin mi?"
"Dede."
"Tamam o zaman dedene götürelim seni." dedi Çınar.
"Oleeeyyy!"
"Ayşegül sende geliyor musun?"
50 dk sonra arabadaydık. Umut'u babama bırakıp eve dönüyorduk. Yine istanbul trafiği diye bir gerçeğin karşındaydık... Birden bir çocuk yapıştı arabaya. Hemen indik tabi nolup bittiğine görmek için. Çocuğun etrafını silahlı adamlar sardı. Adamlara baktım. Sonra da çocuğa. Şapka taktığından yüzünü göremedim. O da bana baktığında ikimiz de şokla birbirimize baktık. "Sinan?!" diyebildim sadece. Sinan önce bana sonra adamlara sonra tekrar bana baktı. "Ayşegül abla nolur kurtar beni nolur." Adamlara baktım. "Noluyor burda?!"
"Abla sen karışma! Gel buraya bücür."
"Sinan bin arabaya."
Sinan bana baktı.
"Sinan bin!"
"Hop! Öyle bir şey yok. Al şu çocuğu."
Sinan'ı arkama aldım. Tam adam bize silah doğrulturken bir ses duydum.
"Kaldırın ellerinizi!"
"Mümtaz amca!"
Mümtaz ve yanındaki adamlar etrafımızı sardı. Mümtaz Sinan'a baktı. "İyi misin Sinan, iyi misin?"
"İyiyim, iyiyim. Çok korktum sadece."
"İyi kaçtın yalnız aferin sana."
Mümtaz'ın yanındaki adamlar diğer adamları tutukladı. "Noluyor burda? Bu adamlar ne istiyor Sinan'dan? Sinan?"
"Ya yok bir şey Ayşegül abla. Beni yardım ettiğin için teşekkür ederim. Görüşürüz." Deyip uzaklamaya çalıştı ama onu kolundan tuttum. "Nereye gidiyorsun sen? Bak eve gideceğiz şimdi özlemişsindir sen oraları."
"Ama gitmek istiyorum."
"Ayşegül noluyor? Bu çocuk kim?"
"Bi dk Çınar. Öyle bir şey yok Sinan. Gidiyoruz."
"Ama..."
"Yok ama falan. Geliyorsun benle Sinan o kadar. Hem diyelim gittin şimdi, nereye gideceksin? Nerde kalacaksın? Bak Umut da var, özlemedin mi onu?"
"Özledim özlemesine de..."
"İtiraz istemiyorum bin arabaya. Hem o adamlar seni niye kovalıyordu ya? Sence durum böyleyken seni bırakır mıyım? Hadi bin."
"Off."
Sinan sonunda arabaya bindi. O adamlar kimdi ya, ne istiyorlardı oğlumdan? Bindiğimiz gibi uzaklaştık oradan.
"Sinancım, o adamlar kimdi?"
"Bilmiyorum, babamın düşmanları herhalde."
Adam öldü ya, öldü... Hâlâ başımız belaya giriyor... Eve vardığımızda Sinan bir şey demeden direk odasına girdi.
"O çocuk kim Ayşegül?" Diye sordu Çınar.
"Oğlum." Dedim kısaca. Şaşkına döndü tabi...
"Ne? Oğlun mu?"
"Evet oğlum, Sinan." dedim.- Düğün günü -
"Aaa Ayşegül çok güzel olmuşsun." dedi Songül. Ama benim içime sinmedi tabi.
"Gerçekten mi?" diye sordum.
"Tabiki Ayşegül hanım prenses gibi olmuşsunuz."
Bi an Poyraz'ı aldatıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Saçmalama Ayşegül, öldü o gelmeyecek geri dedim kendi kendime... Tabiki bir işe yaramadı... İçimden buraları bırakıp Sinan ve Umut'u da alarak gitmek geliyor ama bunu Çınar'a yapamam. Bana çok iyi davranıyor, çok seviyor beni. Belki zamanla bende onu severim. Hayatıma devam etmeliyim. Hem Umut da çok sevdi Çınar'ı. Çınar ona babalık yapıyor ve onu çok seviyor. Bir çocuk anneye ihtiyaç duyduğu kadar babaya da duyar, ikisinden biri olmayınca kendini eksik hisseder. Ya da annesinden babasından gereken ilgiyi görmediğinde, bazı insanlar çocuk yapmamalı işte. Odada darıldığımdan Sinan'a bakayım dedim. Bir odada biriyle telefondan konuşuyordu, beni görünce kapattı.
"Kimdi o oğlum?" diye sorduğumda bana "Hiiçç. Arkadaşım işte." dedi. Yanına gidip oturdum. Ellerimi tuttu.
"Ayşegül abla şu evlilik mevzusunu bir daha mı düşünsen acaba?" dedi.
"Niye ki?"
"Ben senin o adamla evlenmeni istemiyorum hatta kimseyle evlenmeni istemiyorum. Sonradan pişman olacağın şeyler yapma." dedi.
"Olmam sen merak etme." dedim.
"Olacaksın. Ya bizimle de mutlu olabilirsin mutluluk bir kocada mı aranır? Bak ben burdayı , bende bul mutluluğunu bak valla bir daha gitmem, söz. Evlilik üzerine kurma mutluluğunu anne ya nolur."
"Allah Allah büyümüş de küçülmüş sanki laflara bak." Sonra bana anne dediğinin farkına vardım. "Bi dakka bi dakka... Anne mi dedin oğlum sen?"
"Evet dedim. Ya anne bak ben sadece evlenmeni istemiyorum. Pişman olursun bak."
"Annem keşke daha önce söyleseydin. Düğündeyiz artık... Kaçıp da gidemem ki, ayıp olur oğlum."
Daha sonra hepimiz aşağıya indik nikah memuru konuşmaya başlamıştı. Benim gözüm Sinan'ı arıyordu sonunda onu gördüğümde yine biriyle arıyordu. Sonra bahçe kapısına baktı ve bir adım geriye gitti sonra da telefonunu cebine koydu. Birden birileri kamyonla bahçe kapısını da kırarak bahçeye girdi. Kamyondan silahlı maskeli adamlar çıktı. "Sinan!" diye bağırdım. Adamlardan biri Umut'u kucağına aldı. Direk koştum tabi oraya. Umut'u almaya çalıştım fakat başaramadım. "Oğlumu bırak! Baba!" abim kişinin kafasına silahı dayadı. "Valla istersen vur istersen öldür, ben zaten çoktan ölmüşüm." dedi adam. Sesi garipti herhalde ses değiştirme makinesini kullanıyordu. "Sinancım kardeşini de al bin kamyonete hadi." Sinan'a baktım. Onu korumak adına kolunu tuttum fakat o kolunu çekip Umut'u kucağına alıp kamyonete bindi. Şaşkınlıkla baktım ona, Çınar da yanımda hayretler içinde kalıyordu. "Şimdi ben bu kafana sıkmayacağım da kim sıkacak? Burdan kurtuluşun yok oğlum." dedi abim. "E olmasın." dedi adam sonra da babama baktı. "Ne de olsa hepimiz bir gün senaryo gereği oleceğiz." dedi ondan sonra. Babam abimin kolunu tutup silahını indirmesini istedi. "Baba?!" dedim. Fakat o beni iplemedi bile. "Poyraz?" dedi sadece. Önce babama sonra da adama baktım. Olamaz değil mi? Cık olamaz. Adam maskesini çıkartarak "Baba..." dedi. Hakkatten Poyrazmış!Not;
1 yıl ardından hepinize merhaba 😅 Bu kadar geç kaldığım için hepinizden çok özür diliyorum. Geçen yıl çok yoğundum. Çok kez de hasta oldum ya da başka bir şey girdi araya bir türlü olmadı. Mesaj atan, merak eden, ilgisini ve desteğini esirgemeyen herkesten çok teşekkür ediyorum! İyi ki varsınız! Bölüm pek içime sinmedi fakat sizi daha fazla merakta bırakmak istemedim. Yorumlarınız çok değerli benim için 😇
Keyifli okumalar! 💙

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poyraz Karayel
General FictionBu Poyraz Karayel hikayesidir ama burda ben kendime göre bi şeyler yazıyorum. Umarım beğenirsiniz. ❤️