28. Bölüm

446 9 11
                                    

Poyraz'ın ağzından;
Gözlerimi açtığımda kollarımda uyuyan güzelliğe baktım. Anlından öptüm ve kafasını kaldırıp yastığa koydum. Kalktım. Yerdeki çamaşırlarımı giydim. Mutfağa gidip kahvaltı yaptım. Yemek hazır olduğunda masayı hazırladım. Ayşegül'ün yanına gittim. "Uyanalım mı artık?" Dedim. Saçlarını okşamaya başladım. "Kahvaltı hazırladım." Tepki gelmiyordu. "Hadi gözlerini aç sevgilim. Numara yaptığını biliyorum..." Gülümseyip gözlerini açtı. "Günaydın." Dedi gülümseyerek. "Günaydın." Dedim ve anlından öptüm. "Hadi çamışırlarını giy, kahvaltı hazır. İçerde bekliyorum seni." Başını olumlu anlamda salladım. Dudağına bir öpücük kondurup kalktım. İçeriye gittim ve masada Ayşegül'ü bekledim. Telefonuma mesaj geldi. Baktım. "Baba nerelerdesin?" yazıyordu. Sinan'a cevap verdim. "İşim var oğlum, daha sonra geliceğim." Yazıp gönderdim. Ayşegül gelip masaya oturdu. "Tamam, ama çabuk gel olur mu?" Diye yazınca bende "Tamam oğlum." yazıp gönderdim. "Bir şey mi oldu?" Diye sordu Ayşegül. "Hiç ya şey, Sinan nerdesin diye sordu da ona cevap verdim." Ayşegül bir tane ekmek aldı. "Hmm. Sende ekmek ister misin?" Diye sordu. "Olur." Dedim ve bana 2 ekmek uzattı. Yedi. "Çok güzel olmuş ellerine sağlık." Pek iyi görünmüyordu sanki. Gülümsedim. "Afiyet olsun. Ayşegül?" Başını kaldırıp bana baktı. "Efendim?" Dedi. "Babanı napıcaksın? Affedecek misin?" Başını olumlu anlamda salladı. "Dün söylediklerini düşündüm, haklısın. Bende aynısını yapardım herhalde. Hem öyle bir babaya sahip olduğum için şükretmeliyim bence." Dedi. "Bence de." Dedim. "Peki... Sinan? O konuyu napıcağız? Hem daha baban bilmiyor senin doğurdun çocuğun babası ben olduğumu. Öğrenirse napıcak onu da bilmiyorum. Ama en önemlisi, Sinan'ı napıcağız?" Biraz su içti. "Onu da düşündüm aslında." Güldüm. "Hangi ara düşündün?" Dedim. "Düşündüm işte... Babam seni seviyor, bence bir şey yapmaz. Sinan konusuna gelince, bir süre daha bir şey söylemeyelim. Hayatının şokunu geçirir. Üstellik lösemi... Hastalığını etkilenir. Bi de Begüm de var... Ona hele hele bir şey demiyelim. İntihar etmeye kalkışır herhalde. Öyle bir süre sessiz kalalım işte. Sadece ikimiz bilelim yeter." Şaşırdım... "Nasıl yani? Sinan senin onun annesi olduğunu bilmesini istemez misin." Gülümsedi. "İsterdim ama bu ona iyi gelmez. Ben bile bile oğlumu daha kötü bir hale sokamam. Öyle bir hakkımız yok, ikimizin de yok. Ben biliyorum, sen biliyorsun. O bana yeter." Gülümseyip kalktım yanına gittim ve arkasından sarıldım. Yanağından öptüm. "Hangi kararı alırsın al, hep arkandayım biliyorsun dimi? Asla da bırakmam seni." Gülümsedi. "Biliyorum, bende hep seninleyim. Asla da bırakmam." Gülümsedim. "Ayşegül..." Yüzüme baktı. "Hımm." Dedi. "Ben şey diyorum..." Ellimi tuttu. "Ne diyorsun?" Ellimi tuttuğu ellinden öptüm. "Ben doyamadım ya." Dedim. "Ye Poyraz." Gülümsedim. "Yok yemek değil." Dedim "Neye peki?" "Sana." Dedim gülümseyerek. Ellinden tuttup kaldırdım. "Daha dün yaptık ama." Dedi "Dün yaptın diye bugün yapamazsın diye bir kural var mı? Yok. O halde ne diye konuşup zaman kaybediyoruz ki, dimi." Dudağından öptüm. Karşılık verdi. Çekildi. "Yemek ne olacak?" Gülümsedim. "Sonra toplarım ben. Sonra acıkırsan da gene bir şeyler yaparım sana." Deyip tekrar öptüm. Karşılık verdi. Yatak odaya gittik... 3 saat sonra telefonum çaldı. Nefes nefese çekildim ve kimin aradığına baktım. "Baban arıyor." Dedim nerdeyse neffesiz bir şekilde. Ayşegül nefes düzenini normala sokmaya çalışıyordu. Bana baktı. Bende nefes düzenimi normala döndürmeye çalışıyordum. Düzenimizi normala döndürmek bir kaç dakkamızı aldı. Normal bir şekilde nefes alıp verdiğimizde babayı geri aradım. Açtı. "Baba aramışsın, duymadım. Bir şey mi oldu?" Dedim. "Oğlum şu an nerdesin?" Ayşegül'e baktım. "Ayşegül'ün yanındayım şu an baba. Niye ki?" Ayşegül yanağımdan öptü. Ona bakıp gülümsedim. "Bir işimiz var oğlum, Ayşegül'ü de buraya getir, güvende olsun. Gelir mi sence." Dedi. "Evet baba. Hemen geliyoruz." Dedim. "Tamam bekliyorum." Deyip kapattı. "Noldu? Ne diyor?" Ayşegül'e baktım. "Gelin diyor, acil galiba." Diye cevap verdim. İkimiz de kalktık. "Noldu ki?" Ayşegül'e baktım. "Valla bilmiyorum." Dedim. Giyindik. "Poyraz..." Ayşegül'e baktım. "Hımm?" Dedim. "Ben açım." gülümsedim. "Benim sevgilim aç mıymış? Yolda bir şeyler alayım mı sana?" Diye sordum. "Olur." Dedi. Çıktık. Yoldan Ayşegül'e bir şey aldım ve babaya gittik. Hala yiyordu. Arabadan indik. İçeriye girdik. Ayşegül mutfağa orda yemek için ve su içmek için gitti. Ben ise oturum odasına geçtim. "Ayşegül nerde oğlum?" Babaya baktım. "Mutfakta baba. Açtı, yolda bir şeyler aldım ona o da şimdi onu mutfakta yiyor işte." Dedim. "İyi mi?" Başımı olumlu anlamda salladım. "İyi baba." Dedim. Oturdum. Ayşegül içeriye girip yanımda oturdu. "Kızım? İyi misin yavrum?" Ayşegül annesine baktı. "İyiyim anne, merak etme." Dedi. "Kızım... Hala öfkeli misin bana?" Diye sordu Bahri Baba. "Yoo. Yani aslında eve gittiğimde kendi kendime kafamı daha da karıştırıyordum. Sonra sıkıldım kafamdaki savaştan, Poyraz'ı çağırdım. Geldi. Konuştuk, dertleştik. Ve Poyraz'ın dedikleri doğru bence. Cidden senin gibi bir babaya sahip olduğum için çok şanslıyım. Tamam... Yaptığın şey hoş değildi ama ben acı çekmeyim diye, üzülmeyim diye yaptın bunu. Poyraz aydınlattı." Baba bana gülümseyerek baktı. Geri gülümsedim. Kalktı ve Ayşegül'le sarıldı. İkisi de yerine oturdu. Ayşegül'e baktım. "Ayşegül, daha aç mısın, canın bir şey istiyor mu?" Diye sordum. Gülümsedi. "Ya aslında canım tatlı çekti benim." Dedi. "Tatlı mı? Hangi tatlı? Söyle alayım." Gülümsedi. "Bilmiyorum. Ama çekti işte." Dedi. "Tamam, hemen alacağım sana bir şeyler. Baba müsaadenizi istiyorum." Başını olumlu anlamda salladı. Çıktım.

Poyraz KarayelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin