Rain.

987 59 19
                                    

     İki hafta sonra tekrar ben geldim. Biraz uzun bir bölüm oldu ama çok sevdim. Yorumlarınızı ve votelarınızı bekliyorum. Özellikle yorumlarınızı... Teşekkürler x.



         Kahve yapmak için mutfağa gittim. Bu sırada kendi kendime şarkı söylüyordum. O sırada birisi geldi. Elleriyle kendine doğru çekti. ‘’Seni çok özledim. ‘’ dedi. Kollarıyla belimi sarmıştı.Kafamı hafifçe yana çevirerek gözlerimi kapatıp kokusunu içime çekmeye başladım. Her şey güzel gidiyordu. O sırada birisinin öksürmesiyle bütün romantiklik bozulmuştu.
‘’Ben burada aşk kokusu değil kahve kokusu istiyorum. ‘’ diyerek gözlerini çevirdi Calum.
‘’Tamam hemen hadi siz içeri gidin. ‘’ dedim telaşlı bir şekilde.
Ashton yanağıma öpücük kondurduktan sonra içeri gitti.
 Kahveyi kırk saat aradıktan sonra sonunda bulmuştum. Hızlıca kahveleri yaptıktan sonra içeriye götürdüm. İşte bu ortamı seviyordum. Çocuklar , ben ve kahveler… Kokusu ayrı bi güzeldi.
‘’Ee ne yapıyorsunuz? Planlar neler? ‘’ dedim heyecanlı bir şekilde.
‘’Tur başlayacak yakında. O var bi tek.’’ dedi Michael bir yandan kahvesini içerken.
Bu arada bu çocukları ilk defa bu kadar sessiz bir şekilde görmüştüm , ilginç.
O sırada benim sarışın çocuğum birden o bütün sessizliği bozarak ‘’Bence bu hafta sonu dışarı çıkmalıyız. ‘’ dedi. Müthiş zeka.
‘’Her gün geziyoruz. ‘’ dedim gülümseyerek.
‘’Ama bu sefer farklı yerlere gidelim. ‘’ dedi elimi tutarak Ashton. Elini daha da sıkıca tuttum.
Calum ‘’Evet lütfen aşkınızı gidin başka yerde yaşayın. Beni burada yalnızlığım ile tek başıma bırakın. Lütfen olmuyor böyle. ‘’ diyerek araya girdi. Şımarık Calum.
‘’Pikniğe gidelim o zaman. ‘’ dedi Michael doğrularak.
Evet evet güzel bi fikirdi.Çocuklarla önceden gitmemiştim. Aslında sevdiğim pek söylenemezdi ama şuanda gitmek istiyorum.
  ‘’Evet evet olur! ‘’ diyerek ellerimi çırptım. Calum’un sessizce ‘’Bu kız da delirdi. ‘’ diyişini çok iyi duyabiliyordum.

      Diğer sabah hızlıca kalktıktan sonra üstüme bir şeyler geçirdim ve dışarı çıktım. Alışverişe gitmem lazımdı piknik için. Ve artık saçlarımı eski haline getirmem gerekiyordu. Bugün Cuma yani cumartesi gidecektik. O sırada çocukların görmemesi gerekiyor.
 Geçen gün ki gittiğim alışveriş merkezine gittim. İçeri girdikten sonra elime içecek aldım hemen. Yaşasın meyve suyu! Mağazalara bakarken o sırada gözüme Andrew’in çalıştığı mağaza gözüme çarptı.
‘’Hadi içeri gir. ‘’ dedi içimdeki salak ses.
İçeri girdiğimde ne yapacaktım? A-aa sen benim lisedeki gizli platoniğim misin? Ne güzel. Hadi görüşürüz mü diyecektim. Saçmalama Jessica. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Hızlıca ilerlerken arkamdan birisinin Jessica diye beni çağırdığını duydum. Ah ne güzel tam filmlerdeki gibi. Ama sonu belli değil bu filmin.

Yavaşça arkama dönerek ‘’A-aa Andrew. ‘’ dedim.
Elini saçını götürürken ‘’Selam. Nasılsın Jessica? ‘’ dedi.
‘’İyi. Sen nasılsın? ‘’
‘’Daha iyi. Ne yapıyorsun? Bir şeyler iç-‘’ derken sözünü kesip birden ‘’Malasef başka zaman şimdi acil bi işim var. ‘’ diyerek dönerek yürümeye başladım.
Arkamdan ‘’Görüşürüz. ‘’ diye bağırdığını duydum en son.

Aslında şuanda kendimi biraz kötü hissetmeye başladım. Tam bir her şeye üzülen bir kızıyım. Çünkü kendimi onun yerine koyunca biraz kötü hissettim. Düşünsenize sen birisini seviyorsun o sana bakmıyor bile. Ama işte o filmin kötü sonuydu.

Bir mağazaya gittikten sonra hiçbir şeyi çok karıştırmadan şort ile üstüne sıfır kol bi tişört ve sandalet. Tam bi piknik havası.Şort giyebilirdim oturup çocuklarla birlikte futbol oynayacak halim yoktu ya. Bir şey olmazdı yani. Eşyaları aldıktan sonra kuaföre gittim.Saçlarımdaki boyadan kurtulacaktım.Eski halime geri dönecektim. Yani kahverengi saçlarıma… Aslında tam kahverengi değil karışık bi rengi var.

  İçeri girdiğimde kimse yok diyebilecek kadar boştu kuaför.Hemen beni çağırdılar. Aynanın karşısına geçtiğimde o değişimimi hatırlıyordum. Gözlerimi kapattım sadece bu zamanın hızlıca geçmesini istiyordum.
 
  Aradan 2 saat geçmişti. Artık dışarı çıkmanın vakti gelmişti. Eve gitmenin yani… Kimse görmeden yani kimse derken A.. neyse o görmeden hızlıca dışarı çıkmak istiyordum. Hızlı adımlarla alışveriş merkezinden çıkarak taksiye binip eve geldim.
  Bu eve geldiğimde artık şu sessizliğin bozulmasını diliyorum , her zaman.
Eve girer girmez telefonumu elime aldım. Ashton’a mesaj attım. Bugün beni görmemesi gerekiyor. Yarın ona sürpriz yapacağım. Ah ne büyük bi şey olacak bi bilseniz. Saç rengimi değiştirdim diye. Ah çok büyük.

‘’Nerdesin? ‘’ diye mesaj attım. Aradan birkaç dakika geçmeden yanıt gelmişti.
‘’Dışarıda çocuklarla şarkı listesini ayarlıyoruz. Sen ne yapıyorsun? ‘’
‘’Hiiç. Alışverişe çıktım işte geldim az önce. Neyse siz çalışın. Hadi benim çocuklarım. ‘’
‘’Jessica , akşam geleyim mi? Bugün görüşemeyebiliriz. ‘’ diye yanıt verdi.
‘’Iı.. Aslında benim bugün biraz işlerim var. :( ‘’ dedim. Uzun bi süre geçti hala yanıt gelmemişti. En sonunda yanıt geldi ve ‘’Tamam o zaman şimdi gitmem lazım yarın 9da gideriz. ‘’ yazıyordu. Görüşürüz diye mesaj attıktan sonra en sevdiğim yere geçtim yine. Aynanın karşısına. Aynaya baktığımda yaptıklarım aklıma geliyor. Bu zamana kadarki iyi ya da kötü her neyse. Her şey gözümün önünden geçiyor bu yüzden kendimi eleştiriyorum. Genelde bu eleştiri kısımları kötü anlamda oluyor ama en azından yapabildiğime inanıyorum.  Daha sonra erkenden yattım. Telefonumu sabah 8’e kurduktan sonra o muhteşem yatağıma yattım..


  Sabah alarmın çalmasıyla kalkmam bir oldu. İçimde böyle bi mutluluk gibi bi şeysi vardı ama nasıl anlatsam bilemiyorum. Mutluyum ama neden onu bilmiyorum. Daha sonra üstüme aldıklarımı giydikten sonra saçlarımı hafif bir şekilde maşaladıktan sonra Ashton’ı aradım.
Telefonu açtığında dediğim ilk şey ‘’GÜNAYDIIIIIIIIN ! ‘’ demek oldu. Aslında çok normal bir şey evet bunu şimdi fark ettim. Ama biraz uzun söylemiştim sanki.
‘’Günaydın Jessica. Geleceğiz birazdan hazır mısın? ‘’ diyordu uykulu sesi.
‘’Evet hazırım. Hatta ben geleyim oraya. Evet evet. ‘’ diyerek birden telefonu kapattım. Eğer onu dinleseydim izin vermeyecekti.  Bundan kesinlikle emindim. Çantamın içindekilere son kez baktıktan sonra anahtarımı alıp dışarı çıktım. Hava güzel görünüyordu. Yani görünüyordu. Biraz yürüdükten sonra çocukların evine gelmiştim. Etraf çok sessizdi. Zile bastıktan sonra kısa bi süre sonra kapı açıldı.
‘’Jessica? ‘’ dedi Michael endişeli sesi.
‘’Evet Jessica.. Ben Jessica.İçeri geçeyim mi? ‘’ dedim yan yana bakarak.Daha sonra Michael bağırarak ‘’Ya ben de o renk boyatacaktım ikimiz beraber dolaşacaktık. Olmadı bu. ‘’ dedi. Michael.. Pofuduk olan.
‘’Başka zaman Mike. ‘’ diyerek içeri geçtim.
İlk karşılaştığım manzara Calum elinde futbol topuyla top sektiriyordu. Kafasını döndü birden ‘’Jessica-JESSSICA! ‘’ dedi. Neden bu kadar şaşırıyorsunuz ki anlamıyorum.
‘’Ashton nerede? ‘’ dedim hızlıca. Yukarıda dediler. Yukarıya çıktıktan sonra odasının kapısını çaldım.
‘’İşim var Luke! ‘’ dedi. Kapıyı yavaşça açtıktan sonra ‘’Luke burada yok. Ben içeri girebilir miyim? ‘’ diye kafamı kapının arasından soktum.
  ‘’Gel. ‘’ diyerek gülümsedi. Birden üzerine atladım. Kollarımla sıkıca sarıldım.
‘’Saçların.. eskisi gibi. ‘’ dedi sessiz bir şekilde.
‘’Evet. ‘’ diyerek gülümsedim.

O sırada aşağıdan bizi çağırıyorlardı. Hemen aşağı indikten sonra evden çıktık ve arabaya bindik.


Buraya geleli 2 saat olmuştu. Hava güzeldi. Ashton ile biz oturuyorduk yerde. Diğer çocuklar ise maç yapıyorlardı. Klasik çocuklar.
‘’Jessica? ‘’ dedi Ashton..
‘’Efendim? ‘’
‘’Bir şey diyeceğim. ‘’
‘’Evet dinliyorum. ‘’
‘’Ben seni seviyorum. Bu konuda ciddiyim. ‘’ diyerek beni kendine doğru çekti. Üstüne düştüm. Birden gıdıklamaya başladı. Bense bir yandan gülerken bir yandan da ‘’Ashton yapma. ‘’ diyordum. Bir yandan Ashton’ın o muhteşem kahkahasını duyuyordum.

‘’Hadii müzik zamanı! ‘’ diyerek elinde gitar ile Luke yanımıza geldi. Hemen atlayarak ‘’Ben çalacağım. ‘’ dedim. Evet gitar çalacaktım.
Ashton sessizce ‘’Buna emin misin? ‘’ diyerek sordu.
‘’Evet. ‘’ diyerek yanıt verdim.
Elime gitarı aldıktan sonra hep beraber oturduk.
‘’Evet istek parça isteyen var mı? ‘’ diye sordum. Şımarık Jessica. ‘’Yoksa başlıyorum bakın… ‘’ diyerek başladım.

‘’Elimi tut, sana nasıl dans edeceğini öğreteceğim. ‘’  bir yandan da Ashton’a gülüyordum.

‘’Çünkü aşıklar aşık olduklarını hissettiklerinde dans ederler.’’ Bu aklıma Ashton’ın dansını getirmişti.

Şarkı bitmişti… Ashton birden dudağımdan öptü. Durduktan sonra gülümseyerek ‘’Çok güzeldi. ‘’ dedi.
‘’Evet evet çok güzel Jessica. Seni tebrik ediyorum. ‘’ dedi Luke.
‘’Aslında ediyoruz. ‘’ diyerek söze katıldı şımarık Calum.
Michael da gülümsüyordu. Şuanda bi mutlu olmuştum.

Ashton ayağa kalktıktan sonra elini uzattı. ‘’Elimi tut , sana nasıl uzaklaşacağını öğreteceğim. ‘’ dedi kahkaha atarak. Bu iğrençti cidden.Elini tutup kalktıktan sonra ormanın içine doğru ilerlemeye başladık.

  Bir yandan da şarkı söylüyordu. ‘’Gözler üstünde , gözler üstümde. ‘’
Sıkıca elini tuttum. Çünkü ormandaki böceklerden korkardım bu yüzden pikniği sevmiyordum.Sessizce ilerliyorduk. En sonunda büyük bi ağacın yanında durduktan sonra ‘’Jessica.. ‘’ diyerek kendine doğru çekti beni. Birden çekince tüylerim diken diken oldu. ‘’Ashton. ‘’ dedim gülerek. Ben neden sürekli gülüyordum?
 Kollarını belime koyduktan sonra ağaca yaslandı. Başını omzuma koydu. ‘’Ashton.. ‘’ diyordum bir yandan da. Dinlemiyordu beni. ‘’Seni çok seviyorum. ‘’ diyerek boynuma doğru öpmeye başladı. ‘’Ben de seni seviyorum. ‘’ diyerek saçlarıyla uğraşmaya başladım. Bir ara göz göze geldik. Gözlerini kapatarak dudaklarıma yaklaştı. O sırada ben birden öptüm. Arada duruyor bir şeyler söylüyordu.
‘’Ben senin bu saçını daha çok seviyorum. ‘’ diyerek saçlarımı geri attı. Boynumu öpmeye devam etti. Bense o sırada ‘’Ben senin saçının her halini seviyorum. ‘’ dedim. Birden kahkaha attı. Bu sırada gök gürültüsü duyuldu ama yağmur yağmıyordu.
‘’Gitsek mi artık? ‘’ dedim birden.
‘’Jessica.. ‘’ dedi durarak.
‘’Efendim? ‘’ dedim endişeli bi sesle.
‘’Yoksa sen istemiyor musun?.. ‘’ dedi birden.
Şaşırmıştım. Çünkü.. aslında çünküsü yoktu.
‘’Hayır, saçmalama.Ama yağmur yağacak. ‘’ diyerek dudaklarına yapıştım. O sırada yağmur yağmaya başladı. Birden hızlandı.
‘’Ashton.. ‘’ dedim irkilerek. Çünkü yağmur çok kötü yağıyordu.
‘’Jessica. ‘’ dedi hiçbir şey olmamış gibi.
‘’Yağmur diyorum. Artık.. Gitsek nolur? ‘’ diyerek birden durdum.
O sırada Ashton’ın telefonu çaldı. Yürümeye başladık. Geri dönüyorduk. Sessiz sessiz konuşuyordu. Telefonu kapattıktan sonra ‘’Çocuklar gitmiş. ‘’ dedi.
‘’Ciddi olamazsın? ‘’ dedim şaşırarak.
‘’Ama ciddiyim. Çok yağmış ve onlar da gitmiş. ‘’ diyordu. Sen benle dalga mı geçiyorsun? Sanki biz çöldeydik.
‘’Eee ne yapacağız? ‘’ dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. Bu sırada hala yağmur yağmaya devam ediyordu.
‘’Anı yaşa. ‘’ diyerek birden belimden döndürdü ve dudaklarıma yapıştı. Ölmeden önce yapılacaklar listemdeki 1 numaralı şey şuanda gerçekleşmiş oldu.
  Evet bu durumda bir asla değiştirmek istemeyeceğim şey. Yağmur birden durdu. Üstümüzde kuru hiç bi şey yoktu. Ashton’ın elinden sıkıca tutuyordum.
‘’Ben sana aşığım Jessica Swan. ‘’ dedi. Bugün hayatımın en güzel günüydü.
‘’Ben de sana aşığım Ashton Irwin. ‘’

Biraz ilerledikten sonra piknik alanına gelmiştik. Ama ortalıkta hiç bi şey yoktu. Sadece bir tane çadır. Ashton gülerek ‘’Çocuklar bize ne bırakmış bak. ‘’ dedi. Hafifçe kahkaha attıktan sonra çadırın içine girdik. Üstümde cidden kuru bir şey yoktu. Saçlarım zaten… Benim çantam burada yoktu.
‘’Çantamı götürmüş olmalılar. ‘’ dedim somurtarak. Çünkü telefonum da onun içindeydi.
‘’Benimkisi burada. İçinde tişört var. Sen al ben iyiyim. ‘’ dedi.
‘’Peki. ‘’ diyerek tişörtümü çıkartım onun yerine Ash’in verdiği kendi tişörtünü giydim.
‘’Büyük gelmiş yine. ‘’ diyerek gülmeye başladı.
‘’Gülme şurada öldük zaten. ‘’ diyerek susturmaya çalıştım. O da tişörtünü çıkartıktan sonra yanında bi battaniye belirdi. Bunların hep planlanmış mıydı?
‘’Gel buraya. ‘’ diyerek kollarını açtı. Çadırın içine yattık , üstümüze battaniyeyi örttük. Kollarıyla beni sımsıkı tutuyordu.
‘’Çok sıktın kolumu. ‘’ diyerek söylendim.
‘’Peki. ‘’ diyerek kollarını çekti.
‘’Şimdi üşüdüm. ‘’ dedim. Bu sefer yine kollarıyla sardı. Uzun kolları bazen işe yarıyordu işte.
Boynuna doğru yattım. Uykum gelmişti.
‘’Ashton bir şey söyleyebilir miyim? ‘’ diyerek soru sormaya başladım.
‘’Evet? ‘’
‘’Bunların hepsi planlanmış mıydı? ‘’
‘’Evet yağmuru da ben hazırladım. ‘’ diyerek kahkaha attı. O sırada ben de gülmeye başladım. Kollarımı katlayarak yüzüne doğru döndüm. Göz göze geldiğimiz an dudaklarımdan öptü.
‘’Seni seviyorum. ‘’ diyerek gözlerimi kapattım ve onun kollarının arasında ısınmaya çalıştım… 

The Only Reason // irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin