Omuzumdan dürtülmeye başlandığımda, huysuzca gözlerimi açtım.
Gecenin körüydü ve Taehyung kolumdan dürtüp uyandırmıştı beni.
Gözlerimi ovuşturup; camdan gelen yapay sokak ışığı sayesinde aydınlanan odada, Taehyung'un yarısı aydınlık olan yüzüne baktım.
Hafifçe doğruldum ve korkulu bir ifadeyle bana bakan Taehyung'a baktım.
Dudaklarını birbirine bastırmıştı, gözlerini titreyerek kapatıyordu...
Kolunu tuttum ve sarstım onu.
"Taehyung, bir şey mi oldu?"
Kafasını salladı ve arkasından çıkardığı kağıdı gösterdi bana.
'Hayaletler.'
Kaşlarımı çattım.
Taehyung hayaletlerden korkuyor muydu?
Tanrı'm... yazıyı bile düzgün yazamamıştı benim bebeğim, çok korkuyordu muhtemelen.
Gözyaşları birden damlayı verince kolundan tutup, yanıma çektim onu.
Bana baktı.
Ona döndüm ve ellerimle sildim yanaklarını.
Benim yanımda yatmalıydı. Onu asla ama asla tek başına yatıramazdım.
Saçlarını okşadım sakin hareketlerle.
Gözlerini kapattı.
Sessiz bir tonda fısıldadım.
"Uyuyalım hadi."
Yatağa uzandım ve kolunu çekerek yanıma uzanmasını sağladım.
Yüzlerimiz aynı hizaya gelince birazcık uzaklaştım.
Rahatsız olabilirdi çok yakın olmamdan.
Gözlerimi kapattım.
"İyi uykular Taehyung."
Dedikten sonra iyice sindim yatağa.
Fakat kocaman olan ellerini belime attı. Beni kendine çekti ve sokuldu bana iyice.
Gözlerimi açtım ve limon kokan saçlarına takıldı gözlerim.
Sürekli beklemediğim hareketleri yapıyordu...
Taehyung bana olabildiğince uzaktı. Öyle davranıyordu.
Fakat işi düşünce mi yakınlık gösteriyordu bana?
Hayır... Taehyung böyle bir şey yapmazdı bana...
Ah, her neyse. Şu an deli gibi korkuyordu zaten. Bunları sonra düşünürdüm.
Kolumu beline attım ve yavaş yavaş okşamaya başladım sırtını.
Titriyordu.
Sakin bir şekilde şarkı mırıldanmaya başladım.
Ara sıra saçlarını öpüyordum.
O bal rengi saçları öylesine güzeldi ki...
Şarkı mırıldanırken boynum gıdıklanıyordu.
Uyuyamıyordu sanırım. Kirpikleri gıdıklıyordu boynumu.
Kafamı yastıktan kaldırdım ve yüzüne baktım usulca.
Tanrı'm... deli gibi ağlıyordu.
Nasıl bu kadar sakin ağlayabiliyordu?
Ah, seni aptal, bu çocuk kahkaha bile atamıyor.
Ellerimi yüzüne koydum. Sildim yanaklarını nazikçe.
"Bir şey mi oldu Taehyung? Niye bu kadar ağlıyorsun?"
Cevapsız kalan bir soru daha.
Sadece bana bakıyordu.
Hafifçe sarstım ve cevap bekler gibi suratına baktım.
Cevap vermiyordu. Kağıt kalem de istemiyordu.
Yüzümün yarısını yastığa gömdüm tekrardan.
Ne istediğini o kadar merak ediyordum ki...
Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu.
Kapalı bir kutuda saklanıyordu sanki. Gözlerinden başka hiçbir şey göremiyordum resmen...
Ben körün tekiydim, bu doğruydu, ama Taehyung çok içine kapanıktı.
Hayaletlerden korktuğunu asla bilmezdim.
Onun hakkında hiçbir şey bilmezdim ben.
Lanet olsun! Kalbini okumak isterdim.
O oluk oluk kan akan yerde nelerin döndüğünü bilmek isterdim.
Aslında oldukça şey istiyordum. Fakat ellerim hala çok boştu.
Ona bakmaya devam ettim ve derin bir iç çektim.
Yorulmuştum.
Aynı yastığı paylaştık.
Tanrı'm... cidden çok yakındık.
Elini yanağımın üstüne koydu ve yavaşça okşamaya başladı.
Başparmağıyla kirpiklerimi okşuyordu.
Neden böyle bir şey yaptığını sormadım, hiçbir şey sormadım.
Sadece gözlerimi kapattım ve dokunuşlarının sıcaklığını hissetmeye çalıştım.
Bir süre sonra ne olduğunu hatırlamıyordum, uyumuştum.
Fakat, çok tatlı diyarlarda gezmiştim rüyamda.
Taehyung, sabah saat 9 olana kadar, Jimin'de kayboldu.
Ve, Jimin'in bilmediği bir şey daha.