Alarmın çalması ile gözlerimi yavaşça açtım..sırt üstü dönüp tavanı incelerken bilincimi yerine getirmeye çalışıyordum..dün gece geç saatlere kadar Bay millford kafamdan çıkmamıştı,Nerden duymuştu ki kitabımı? Hem bu kadar ünlü bir iş adamı...ve evet o konu..lisedeyken bir erkeğe aşık olmuştum..aptallık evet biliyorum,fakat kalp asla seveceği insanı seçmez değil mi? Bir dakika..o kitabın erkeğe yazıldığını nasıl anladı bu adam?..yoksa o da mı öyle şeyler yaşadı...hayır hayır.Adam yakışıklı ve büyük bir şirket işletiyor öyle olsa kesin duyardım..bir sürü sevgilisi de olmuştur..fakat dün bana neden o kadar yaklaşmıştı..gözleri..gözleri sanki kocaman bir okyanustu sanki..Aah! ne diyorum ben!
İki elimle yüzümü iyice ovaladıktan sonra doğruldum ve camdan dışarıya baktım..kış gelmişti bile..herkes kalın kalın giyinmiş ve berelerini takmıştı bile..kahvaltımı ettikten sonra rahatsız olan takım elbisemi giydim aynada kendime bakıyordum."Evet! Sanırım bir süre sonra alışacağım..David Johnason..bu gün ilk iş gününüze başlıyorsunuz!"
Sanki korsan gemisine yola çıkması için bağırıyor gibiydim! Sanırım hiç büyüyemeyeceğim..
Üzerime montumu geçirip,elime çantamı aldıktan sonra dışarı çıktım..Tanrım burası hiçte Avustralya gibi değil!Tamamen soğuk! Starbucks'a girip kahvemi aldıktan sonra Taksiye bindim ve Şirkete doğru yola çıktım,şirketin önüne geldiğimde derin bir. Nefes aldım...Hava o kadar soğuktu ki ciğerlerim üşümüştü..hızlıca döner kapıdan girip asansöre bindim..tabi ya..dün ilk işimin odasına gelmem olduğunu söylemişti..asansör yavaşça yukarı çıkarken kafam da hala neden böyle davrandığı dönüp duruyordu..asansör kapısı açıldığında dalgınlığımdan fark etmediğim için kapanırken birden elimi arasına koyup son anda açmıştım.Evet her zamanki ben!
Odasının kapısının önüne geldiğimde derin nefes aldım ve kapıyı tıklattım.Hiç bir ses yoktu,yavaşça kapıyı açtığımda masaya ayaklarını uzatmış ve koltuğa yaslanmış bir şekilde uyurken bulmuştum onu..dünkü kıyafetleri vardı üstünde ceketi arkada asılıydı,demek ki hiç eve gitmemişti..içeri yavaşça yürürken onu incelemeye başlamıştım..saçları dağılmış kirli sakalı ile dans ediyordu..göz kirpikleri elmacık kemiklerine gölge yapıyordu..kollarını birleştirmiş ve gömleğini iyice germişti...bu adam gerçekten de iri bir adamdı..sanki az daha sıksa gömleği patlayacak gibiydi..yavaşça boğazımı temizler şekilde ses çıkarttım..tek gözünü yavaşça açıp bana bakıyordu..masasının önünde duran isme dikkatlice baktım..ismi Benjamin'di..Benjamin...gözüm tekrardan dalmıştı fakat bu uzun sürmemişti..sert sesi ile yine beni germeye yetmişti."Saat kaç?"
"8 efendim."
Hırıldanarak doğruldu ve gözünü tek eli ile ovalamaya başladı..gözümü ondan alamıyordum..Peki neden?!
"Bana hala nerede işe başlayacağımı söylemediniz efen-"
"Evet o konu..benim yanımda işe başlıyorsun."
Ne?!
"Efendim?..şey yani sizin tek çalıştığınızı duymuştum..yani sizin eserlerinize yardım edebilir miyim bilmiyorum.."
Bana sert bir bakış attığında daha çok gerilmiştim..bu adamın eserleri en çok okunanlardandı! İsmini öğrendiğim için kendimi şanslı hissediyordum ama benimle neden çalışmak istesin ki?
"İtirazınız mı var bay Johnason?"
Gözlerimi irice açıp sertçe yutkundum,
"H-hayır efendim..sadece şaşırdım.."
Gözlerini devirip vücudunu geriye yasladı ve kollarını birleştirdi.
"Bu günden itibaren benimsin."
Benimsin mi? Bu ne kadar garip bir tabirdir böyle!
"Efendim?"
"Sana söyledim,benimsin.Arkadaki masaya oturacaksın birazdan sana ne yapman gerektiğini söyleyeceğim."
Bu adam nasıl konuşacağını kesinlikle bilmiyor!
Elimdeki çantayı yavaşça masaya bıraktım ve sandalyeye oturdum,çantamdan defteri çıkartıp masaya koydum..önümde duran son moda bilgisayarı açtım..içimde garip bir heyecan vardı..bilgisayarın üstünden ona hafifçe baktığımda kafasını geriye yaslamış ve iki eli ile gözlerini ovuşturuyordu..tam bir çocuk gibiydi.yüzümde istemeden bir gülümseme oluşmuştu..kafasını bana döndürdüğünde korkup önüme dönmüştüm..sandalyesinden kalktığını duyduğumda ona baktım bana doğru yürüyordu ciddi bir yüz ifadesi vardı yüzünde kollarını masaya dayadı ve gözlerimin içine baktı.
"O kitabı kim için yazdın bilmiyorum ama..sana yeni bir kitap yazdıracağım."
Sesi çok soğuktu..ne dediğini anlamıyordum..ama gözleri..sanki çok şey anlatıyor gibiydi..geri çekildi ve masasından kağıtları aldı önüme attığında merakla ona bakıyordum.
"Bunların devamını getirmeni istiyorum."
Ne? Devamını mı?
"Ama bunlar sizin çalışmalarınız?"
"Biliyorum."
Kollarını yine masaya doğru yaslayıp kafasını bana yaklaştırmıştı.
"Onları okumanı ve devamını yazmanı istiyorum.Böylece sıradaki işimize başlayabiliriz."
Kalbim duruyor gibiydi..kafamı tereddütle onaylarcasına salladığımda geri çekildi ve odadan çıktı..önümdeki kağıtlara baktığımda büyülenmiştim...bu kağıtlar..hepsi ve her cümlesi bir duygu barındırıyordu...ben bu duyguları nasıl devam ettirecektim?
•Gözlerini kapatırsın ama hayat devam eder..ben gözlerimi kapattığımda hayatın durmasını istiyorum.Çünkü hayat durmayı hak ediyor.-Benjamin Millford
ŞİMDİ OKUDUĞUN
New York'un Kalbinde
Teen Fiction•KISA ÖZET• David Okulunu bitirdikten sonra New York'a iş için taşınmaya karar verir.New York karışık bir şehir olduğu için alışma süreci onu ilk başta sinir etse de Benjamin ile yolları kesiştikten sonra herşey yavaş yavaş değişmeye başlar..İkisi d...