-8-Ne Çok Havalı?

583 32 3
                                    

CAİTLEN'IN AĞZINDAN................

Stark evden sinirle çıktığından beri burası çok sessizdi. Bu sessizlik beni geriyordu açıkçası. Jack adının Scott olduğunu öğrendiğim çocukla kendi odasında konuşuyordu. Zaten bugün bana yeterince sinirlenmişti o yüzden pek ayak altında olmamaya bakıyordum. Bana yemek yapmamı söylemişti. Yemek yapmayı bilmediğimi dile getirsemde beni dinlememiş yine de bir şeyler hazırlamamı söylemişti. Ben de ona yapabildiğimin en iyisini yapmıştım. Domates soslu makarna. Ama beğenmemişti işte, ot gibiymiş. Sensin ot gibi olan!! Stark yemişti, çirkin olsaydı yemezdi herhalde. Oturduğum kanepede dizlerimi kendime çekip derin bir nefes aldım. Aslına bakılırsa ben de çok acıkmıştım ama evde yiyecek bir şey yoktu. Domates soslu makarna mı? Boşverin gitsin onu yemektense aç kalırım daha iyi. Neden mi? Çünkü Stark bütün makarnaya çatalıyla girişmişti. Pislik şey. Merdivenlerden aşağı inen Jack ve Scott'ı görünce başımı dizlerime gömüp onları dinlemeye başladım.

"Jack, Stark'a uyuşturucu vermemeni sana söylemiştim.Ne hale geldiğini görmüyor musun?"

Scott sesini biraz yükseltip konuştuğunda onun Stark için endişelendiğini anlamıştım. Zaten Stark'ında uyuşturucu kullandığını tahmin etmiştim. Bağımlı gibi ortalıkta dolaşıyor anlamamak için aptal olmak lazım.

"Scott ona uyuşturucu vermiyorum, kendi bir yerlerden buluyor. Uyuşturucuyu elde etmek o kadar da zor değil ayrıca. Barlarda, tenha sokak aralarında her yerde satılıyor, bunu sende biliyorsun. Kaldı ki biz bunun pazarlamasını yapıyoruz. İstediği zaman elde edebilir.  Hem ben kullandığı bu uyuşturucunun kaynağının Damien olduğunu düşünüyorum."

"Ah Damien tabii ki. Piç herif kim bilir yine ne planlıyor."

Benim odadaki varlığımı unutmuş kendi aralarında konuşurlarken yeterince sıkılmıştım. Kafamı kaldırınca Jack beni fark etti. Kaşları çatıldı önce, ardından Scott'a bir şeyler söyleyip yolladı. Kapıyı kapatıp karşımdaki koltuğa otururken sessizce mırıldandı.

"Tanrım şuna bak, sinirlerimi bozuyor."


Gözlerim saşkınlıkla açılırken konuşmaya devam etti.


"Onu çoktan öldürmem gerekirdi, bu işi erteledikçe daha da zorlaşıyor."


Hayır. Buradan bir an önce gitmeliyim. Adam karşıma geçmiş beni öldüreceğinden bahsediyor bense çok doğal bir şeyden bahsediyormuş gibi onu dinliyorum.


"Bana mı diyorsun?"

diye sordum dayanamayarak.

"Şurada özel bir şey konuşuyoruz. Karışma."

dedi, eliyle tavanı ve kendini gösterirken. Ağzım şaşkınlıktan açılmışken sordum.


"Tavanla mı konuşuyorsun?"

Sanki ona aslında bir uzaylı olduğumu söylemişim gibi bana bakarken, başını iki yana sallayıp iki elini de saçlarına daldırdı


"Tanrım, gerçekten çok aptal. Zaten peşime takılıp beni takip etmenden belliydi. Caitlen, gerizekalı mısın yoksa salak ayağına mı yatıyorsun anlamakta zorlanıyorum."

Ağzım şaşkınlığın etkisiyle daha da bir açılırken dediklerini hazmetmeye çalışıyordum. Gerizekalı mıyım ben?Tabi ki de hayır. Sadece nerede akıllı nerede aptal gibi davranacağımı çok iyi biliyorum. Öyledir sanırım.

"Aptal mı? Sensin aptal! Yemek yapmayı bilmediğimi söylediğim halde bana yemek yapmamı söyleyen sendin."

Kanepeye daha çok gömülürken alayla sırıttı.

"Aptalsın işte. Seni her an öldürebileceğimi bildiğin halde benimle böyle konuşabilecek kadar aptalsın."

Her söylediğiyle eziyordu beni. Onun varlığıyla bile eziliyordum. Bana söylediği o kadar şeye rağmen hala ondan etkileniyordum. Mesela az önce dediklerinden çok sırıtışına takılmıştım. Lanet olsun. Yerimden hızla kalkıp odama çıkacakken bana seslendi.

"Ben çok açım."

Aslında bende çok açtım.Dudaklarımı birbirine bastırıp yavaşça arkamı döndüm. Baygın bakışlarıyla beni izliyordu. Kanepeye gömülmesine rağmen siyah, dar kotunun sarmaladığı uzun ve kusursuz bacakları neredeyse ortadaki sehpaya değiyordu. Hayvan, diye geçirdim içimden. Öküz gibi yayılmış oturuyor.

"Daha ne kadar beni izlemeye devam edeceksin?"

Sorusuyla kendime gelip bakışlarımı bacaklarından çekip onun o karanlık gözlerine diktim.

"Hayvan gibi yayılmışşın kanepeye."

Ağzımdan çıkanları duyunca ellerimi dudaklarıma götürüp bastırdım. Lanet olsun! Düşündüklerimi sesli bir şekilde söylemiştim ve şuan bana çok kötü bakıyordu. Kanepede doğruldu. Kaşları çatılmış zaten koyu renk olan gözleri daha da kararmıştı. Ayağa yavaşça kalkıp üzerime doğru gelirken bende geri geri gidiyordum.

"Ne dedin sen?"

diye sordu korku veren bir sakinlikle. Sesinin aksine kendi patlamaya hazır bir bomba gibiydi.

"Hiçbir şey... hiçbir şey demedim ben."

Tek kaşını havaya kaldırıp bana yaklaşırken sordu.

"Hiçbir şey öyle mi?"

"Şu hareket çok havalı. Sana çok yakışıyor, ben neden yapamıyorum ki?"

Kaşları daha da çatılırken geri geri gidiyordum.

"Ne çok havalı?"

"Ha?"

Neden bahsediyor bu,.havalı olanda ne....Hayır!! Ben onun tek kaşının havalı olduğunu söylemedim değil mi? Sesli düşünmüş olamam.

"Tek kaşımı kaldırıyor olmam mı havalı?"

diye sordu sırıtarak.

"Hayır hiç havalı değil bence."

dedim tamamen yalan söylerek. Sanırım o da yalan söylediğimi anlamıştı çünkü sırıtıyordu. Yalan söyleme konusunda berbattım.

"Neyse ne seninle uğraşamam tamam mı?"

dedim ve koşarak odama çıktım. Kendimi hemen yüzüstü yatağa attım. Jack ile aynı evde daha ne kadar dayanabilirim bir fikrim yoktu. Merdivenlerden gelen ayak sesiyle kafamı biraz kaldırdım. Jack kendi odasına geçerken bağırdı.

"Yalnız, ben hala açım!"

Beni Sevebilir Misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin