Bölüm arasındaki kısa şiir dileginkitaplari caniçime aittir.Son olarak şunu da ekleyeyim; Ah insan oğlu her bi şey olursun da bir insan olmayı beceremezsin!
Hadi okuyalım🤗
....
Sabah uyandığında bilgisayarının başına geçen Rüzgâr, çok bariz bir şey duyacağını tahmin etmiyordu. Bir kaç tuşa usta biçimde tıklayarak gece Ekin ve Meriç'in gün içinde eve ve ofise yerleştirdikleri cihazların ses kayıtlarını kulaklığını takarak dinlemeye başlamıştı.
"Arabasının frenlerini hallettik. Karısının da arabasını tamam." Tanımadığı erkek sesinin dudaklarından döktüğü sözler Rüzgâr'ın kalbine paslı bir çivi gibi girmişti.
"Fatih Kırımlı ve Hare Kırımlı yarın sabah dünyaya gözlerini kapatacak efendim." Ve pis bir kahkaha sesi. Rüzgâr kulaklığı sökercesine kopardı kendinden. Masanın üzerinde duran telefona sarılmıştı.
"Rüyanda beni mi gördün?" diyen keyifli Karahan kahvaltı masasından kalktığında sandalyesi arkasına yuvarlanmıştı. Onunla birlikte ayağa fırlayan ailesi Karahan'ın bir anda kararan suretiyle çok kötü bir şey olduğunu o saniye anlamışlardı. Fatih ile yaptığı görüşmenin ardından evden nasıl çıktığını bilmeyen bir Rüzgâr ve bir Karahan vardı. İki Abi için dünya durmuştu döndürecek tek kişi de Hare idi...
...
Gaza basmıştı ve elinde telefon Hare'yi aramaya çalışıyordu. Aklının durmasına engel oldu. Şuan bunun vakti değildi. Telefon uzun uzun çalıyordu. "Aç! Aç!" ellerini elinin altındaki direksiyona vurdu. Rüzgâr'ı aramak geldi aklına. O nerede olduğunu bulabilecek kişiydi.
Ana yoldan çıkardığı aracı ara sokaklara soktu. AZENAS yolunu takip etti. "Rüzgâr abi..."
"Beykoz orman yolu," dedi Rüzgâr. Telefonu kapatıp Hare'yi aradı. Uzun çalışlar... Açılmadı telefon. Dişlerini sıkarak arabaya yön veriyordu. Hiç bir şey düşünmüyordu Hare den başka. Aklına binlerce kötü senaryo akın etmişti. Başını iki yana sallayıp onları def etmeye çalıştıkça yenileri dolduruyordu zihnini.
"Hayır gidemezsin," diye mırıldandı. " Sen de gitme Hare." Bir elin parmağını aşan trafik cezasını kat edip orman yoluna saptığında arkasından gelen abilerini gördü. Yol boyu hızla gitti. Etrafına bakınmak ölüm gibiydi. Görmek istediği, ayakta sağlam burnu bile kanamamış olmasını istediği karısıydı.
Sabah karısının öve öve bitiremediği mavi rengi gördüğünde ruhunun canından çekildiğini hissetti. Yol kenarında bir ağaca çarpmış arabadan dumanlar yükseliyordu. Bir daha mavi renk bir arabası olmayacaktı. Artık nefret ediyordu o renkten. Canını acıtan bir renkti artık. Arabayı ormanı inleten fren sesiyle durduğunda daha Hare'nin arabasına onlarca metre vardı. Kapıyı kırarcasına itip dışarı fırladı ve karısına doğru koşmaya başladı. Yüreğindeki adamla birlikte bağırdı, ciğerleri parçalanırcasına... "Hare!!!"
Umuda koşardı insan... Bitmemişse güzel günler, kaldığı yerden devam ederdi yaşam...
Gitmişse kalması gereken, kalana dar gelirdi dünya...Gitmişse kalması gereken
Bedene sığmaz olur ruhum...
Nefes nefese koşarken
tükenir her adımda umudum...
Vuslatı geç yaşadık ama ayrılık tez olmasın......
Sabah yüreğinde derin sıkıntıyla gözlerini açmıştı Nisa. Nefes nefese uyanmıştı. Kocası odada yoktu. Kalkıp üzerini değiştirdi. Kalbine inen ikinci bir sancıyla ve alnından dökülen ter damlarına göz yaşlarını ekledi. "Yeter!" diye feryad ettiğinde odaya doluşan annesi, eşi, dayısı ve çocukları etrafına toplanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Aşka İnandır (G.S.A serisi 4) Tamamlandı -Düzenleniyor-
RomanceFısıltıyla konuşarak Hare'nin son gücünü de elinden almış oldu. " sorunumuz ne biliyor musun? Konuşmaya mecali olmayan Hare başını salladı. "Sen deli gibi sevilmek! Bende seni deli gibi sevmek istiyorum." Kollarında kasılan bedenin bir anda erime...