"Yeterince sarhoş oldun mu? "
Merakımı gizleyemiyordum. Her insan gibi benim de onu anlamak istemem için gitmeye karar vermesi gerektiğini anlamıştım. Belki o da anlamıştı ve o yüzden bırakmıştı beni. Bir hafta boyunca onu görmeyince, düşmüştüm belki. Bilmiyordum. Kafamı karıştırıp kalbime dokunur gibi olduktan sonra gidişiyle kaybolmuş olma ihtimalim bile vardı. Çok fazla belki vardı ve düşünmek başımı acıtıyordu. Herkesin başına gelebilecek bir şeydi içinde bulunduğum durum bana kalırsa. Ona alışmıştım işte.
Gülümsemişti. Gülümsemesine rağmen onu izlemeyi bırakmamıştım. Değişip değişmediğini anlamaya çalışıyordum. Bana, ben olmadığımı söylemişti aradığı kişinin. Sonra karşıma geldiğinde yine benmişim gibi bakmıştı gözlerime. İnanmayı seçtim."Bilmem, sence?"
Omuzlarımı silktim. Önüne koyduğum içkiyle sarhoş olmayacağını biliyordum ama yarım saattir karşılıklı durmuş birbirimize bakarken aklıma bile gelmeyen Namjoon ve Seokjin ile benim aklımın yerinde olup olmadığını sorguluyordum. İçkisinden bir yudum daha aldığında bunu fırsat bilerek etrafıma bakındım. Jimin müşterilere yetişmek için koşuşturuyordu ama ona yardım etmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Bana seslenen müşterileri umursamıyordum. Yarım saattir tezgahın arkasında ayakta duruyor ve artık uyuşan kaslarımı bile umursamıyordum. Aptal gibi hissetmekten alamadım kendimi. Sadece bir hafta yoktu ve bende değişen hiçbir şey olmamalıydı. O hala beni sinir eden sıradan bir müşteriydi ve ben bunu kendime hatırlatmak istesem de bir yanımda biriken merak bana engel oluyordu. Seokjin'in sahnesinden önce söylediği gibi, sıkılmıştım. Öğrenmek ve aklımı karıştıran karanlığı kaldırmak istiyordum. Gözleri, gözlerime değdiğinde tekrar gülümsedi.
"Ne oldu sana, Hoseok? "
Fazla mutluydu. Onun umudu olmadığımı bilmesine rağmen bu kadar mutlu olması, bana garip geldi ama benim değişen düşüncelerimin yanında çok da önemli bir ayrıntı olmadığından, bu duruma sesimi çıkarmadım.
"Merakım, inadımı yendi. "
Gözlerine bir perde iner gibi oldu.
"Sadece merakın mı? Neyi merak ettin de beni kovan adamdan, gözlerimin içine bakan, sakin bir adama döndün? "
Başım hafifçe yere inmişti.
"Umudumu bir cümlenle yeşertecek kadar güçlüyken tek bir harfi bile bana çok görmeyi bıraktın. Gücünün farkına vardın ve benimle oynamaya karar verdin yani? "
Başımı kaldırıp gözlerine diktim gözlerimi. Merak ettiğim ve öğrenmek istediğim doğruydu. Merakımı getiren şey o muydu yoksa içinde bulunduğu durum mu bilemesem de onunla oynamayı hiç düşünmemiştim.
"Öyle değil. "
Hafif sinirli haline şaşırdım. Elinde tuttuğu bardağı bıraktı.
"Nasıl o zaman? Seninle ne konuştuğumu unuttun mu yoksa? Ben zaten insanlara inanmıyorum. Ama bir kere daha bu düşüncemin ne kadar doğru olduğunu görmeme gerek yok. Yani yapacağın şeyin sonucu bu olacaksa beni rahat bırak ve bu birbimizi son görüşümüz olsun. "
Bir telaşa kapıldım. Gidemezdi.
"Sensin. "
Yeniden eline alıp dudaklarına yaklaştırdığı içki bardağıyla durdu.
"Ne? "
Derin bir nefes aldım. İçimde kendimce çözemediğim çelişkim birden çözülmüş gibiydi.
"Merak ettiğim sensin. Senin hayatın. Senin acıların ve inancını bitiren herşey işte. Seni anlat bana. "
Gülümsedi.
So nun da! diyor muyuz?
Yoksa kendi yazdığı şeylere dellenen bir ben miyim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eglaf
FanfictionEglaf (i.) Herhangi bir kelimenin yerine kullanılabilen, anlamı olmayan kelime.