Yerimde kıpırdamadan edemedim. Benimle beraber bütün gece uyanık kalmış ve kendini anlatmayı reddetmişti. Ben de bir yerden sonra ortadan kaybolan Jimin'in de yerine bakıp müşterilerle ilgilenmiştim. Gece sona erip bir kaç sarhoş da zorla bardan çıkarıldığında Yoongi hala beni bekliyordu.
"Önlüğünü bırak da gel. Bir şeyler yiyelim. "
Soran gözlerle ona baktığımda eliyle gitmemi işaret etti.
"Hadi, kapının önünde bekliyorum. "
Başım kalabalıkken beni hiç çağırmadığı aklıma geldiğinde, ondan sarhoş olmasını ve benimle konuşmasını istediğim gecede sessiz kalıp ayık durmayı tercih ettiğini fark ettim. Konuşacağını sanmıştım ama bu tavrı kafamı karıştırıyordu. Arkasını dönüp dışarıya yürüdüğünde ben de terse dönüp siyah kapıya yönelmiştim. Okula gitmem gerektiği aklıma geldiğinde kafamı dolaplara vurmak istemeden edemedim. Dediği gibi bir şeyler yemeye vaktimiz olacak mıydı emin değildim. Önlüğümü dolaba koyup yanımda getirdiğim sırt çantasından temiz kıyafetler çıkardım. Barda her zaman giydiğimin aksine siyah olmayan bir tişörtü üzerime geçirdiğimde saçlarıma sinmiş pis kokular canımı sıkıyordu. Bunlar için vaktimin olmayışını göz önünde bulundurarak bu duruma alışmıştım ama bugün başkaydı işte. Biraz uzunca kaldığımı fark ettiğimde pis eşyaları çantaya tıkıp sırtlandım. Dışarıya yöneldiğimde kapının dışından içeri ışık sızıyordu. Uzun zaman sonra o kapıdan çıktığımda gözlerim acımıştı. Tam anlamıyla gözlerimi açabilir duruma geldiğimde etrafta Yoongi'yi aramıştım. Arabalardan başka bir şey göremezken kaşlarımı çattım. Tam gittiğini düşünürken arabaların arasından biri çalıştı. O tarafa döndüğümde siyah arabanın içindeki Yoongi'yi gördüm ve bu istemsizce içimi rahatlattı. Arabasını önüme getirdiğinde başıyla arabaya binmem için bir işaret yaptı. Hızlı adımlarla ön koltuğa oturduğumda hareket etmeden ona döndüm.
"Yoongi. "
O da bana döndüğünde devam ettim.
"Bütün gece konuşmanı bekledim. Neden diye sorgulamayacağım. Sadece beklediğimi bil. Onun dışında bir şeyler yemeye vaktim yok. Okula gideceğim. "
Bakışları yüzümde dolaşırken okula gidiceğimi duyduğunda duraksadı.
"Okul mu? "
Başımı onaylarcasına salladım. Gözlerini gözlerime dikmişti.
"Okulun olduğunu düşünmemiştim. Hiç uyumadın, nasıl gideceksin? "
Omuz silktim.
"Gitmem lazım. "
Gözlerinde parıltılar dolanırken o parıltıları izlemeden edemedim.
"Bugün gitme. "
Kaşlarımı çattım.
"Okulu bitirmek gibi bir niyetim var. "
Gülümsedi.
"Gitsen de muhtemelen uyuklayacaksın. Gitmeyi ver işte. Benimle kal bugün. "
İstemsizce sinirlenmiştim.
"Bütün gece de seninleydim. Hiçbir şey yapmadın. "
Kaşlarını kaldırdığında hala ona bakıyordum. Yüzüme yaklaştı.
"Ne yapmamı beklemiştin? "
Yüzünde oluşan alaycı gülümseme daha da sinirlendirirken beni, geri çekilmedim.
"Konuşmanı. "
Derin bir nefesi dudaklarımın üzerine bıraktı.
"Merak ettiğin şey ben değil miydim? "
Başımı aşağı yukarı salladım yeniden.
"O zaman beni, dudaklarımdan dökülen kelimelerle öğrenme. Gel ve bugünü benimle yaşa. "
Öne sürdüğü şeyi reddedebileceğimi sanmıyordum.
"Sadece akşama kadar. "
Yüzünü uzaklaştırıp önüne döndüğünde mırıldandı.
"Öyle olsun bakalım. "
Arabayı sürmeye başladığında kendimi neyin içine sürüklediğimi düşünmeye başladım. Buna gerçekten değecek miydi? Karşımdaki adam aklımı karıştırmayı başarmış ve kalbime giden yoldaki düğümleri çözmeye başlamıştı. Benim ona izin verişim ise korkutucu olduğu kadar heyecan vericiydi. Ona, o kişinin ben olduğunu kanıtlamak istiyordum. Onunla bir gün yaşayıp, onu yaşayıp öğrenmek istiyordum. Şans eseri karşıma çıkmış bir manolyaydı, farkındaydım. Onu bir gün dalından koparmak isteyeceğimi de biliyordum ama kokusunu almak için uğraşacak ve bağımlısı olacaktım. Bunu hissedebiliyordum.
Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam.
Of durum fena.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eglaf
FanfictionEglaf (i.) Herhangi bir kelimenin yerine kullanılabilen, anlamı olmayan kelime.